Bugun...


Cahit GÜNAY

facebook-paylas
KARABAĞLI KIZLARIN GÖZÜNDE KARABAĞ (Karabağ'ın Kızları 9)
Tarih: 15-12-2020 22:06:00 Güncelleme: 15-12-2020 22:06:00


-Sevgili Xanım Aliyeva Hanım, bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Aliyeva Hanım?

-Takvim yapraklarının 1983 yılını gösterdiği, soğuk bir kasım gecesi Ağdam'da, Ekonomist bir baba ve ev hanımı bir annenin iki çocuğundan biri olarak gözlerimi dünyaya açmışım.

 Savaşın bütün kirli yüzünü çocukların çektiğine inandığım yıllarda, ancak dört okul değiştirerek liseyi bitirebildim, çünkü ben de artık, binlerce yurtlarından sürülmüş Karabağlı, toplumda "Göçkün" diye tabir edilen ailelerinden birinin çoğu idim. Tabi büyüdükçe şunu anlıyorsunuz, savaş kirli yüzünü o toplumda sadece; çocuklar, kadınlar, erkekler değil, toplumun çiçeği böceği dâhil herkese kendini gösteriyor.

Gence Devlet Üniversitesi Filoloji(diller) bölümünü bitirdikten sonra. 2018 yılında ise Azerbaycan Prezidenti ve Devlet İdarecilik Akademisinde Mastırımı yapım.14 yıllık evli, 2 çocuk annesiyim. Ağdam'da Kuzanlı kasabasında yaşıyor, Ağdam Meslek lisesinde müdür yardımcısı olarak çalışıyorum.

-Sevgili Aliyeva Hanım, Karabağ sizin için, dün yaşanmışlıkları ile ne ifade ediyor desek ne cevap verirseniz?

-Ermenilerin Karabağ'da toprak isteme arzuları, sınırlarda kendini göstermeye başladığında tarih 1988'i gösteriyordu, önce komşu köylere baskınlar yapmaya, otobüsle yolculuk eden insanları taşlayarak döverek bölgede gerginliği arttırarak, bütün şehirlerde huzursuzluklarını hissettirmeye başlamıştı ki, Karabağ'ın Ağdam'lı olan Ali ve Bahtiyar adlı iki gencinin şehadete yürümesi ile de savaş artık kaçınılmaz hale gelmişti.

Rusya’nın, Ermeni lobisinin de etkisi ile durum artık iyiden iyiye kötüye gidiyordu. 1991 kasım ayında devlet yetkililerinin de bulunduğu helikopterin vurulması bölgede durumun ne kadar kötüye gittiğinin de kanıtı idi. Biz savaşı sadece filmlerde, televizyonda gördüğümüz kadarıyla biliyor, 90 dakika sürdüğü içinde seviniyorduk. Oysa içinde oynadığımız kan, barut kokan sahnelerin sergilendiği bizim yaşadığımız filim tam 30 yıl sürdü.

Milletimiz, tarihin 1992 yılının 26 Şubat gecesini gösterdiğinde, Tarihin en büyük faciası, en büyük katliamını yaşadı.  O gün, annem babamı işe, beni okula uğurladı. Okula gittiğimiz her gün cıvıl cıvıl olan caddeler, bomboş olmuş, sanki üstlerine ölüm sükûtu sinmişti. Okula vardığımda sınıfta sadece 5 çocuk vardı. Öğretmenlerimizin hepsi dün gece Hocalı'da ki yaşanılan katliamdan bahsedip bitkin bir şekilde oturdukları yerlerinde ağlıyorlardı. Okul o gün erken kapandı. Öğretmenlerimiz Hepimizi evlerimize yolladı. Okuldan çıktımız an, önümüze yaşlı bir kadın çıktı. Saçı başı dağınık, ayakları yalın, yüzü gözü paramparça, avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor bazen de kontrolsüz bir şekilde gülüp etraftaki bulunan herkese oğlumun düğünü var, oğlumun düğünü var gelir misiniz diye soruyor, bir yandan da yol ortasında dans ediyordu, hepimiz donakaldık.

Meğerse Hocalı katliamından kaçıp kurtulan kadınlardan birisi imiş ve oğlunun, Ermeniler tarafından ağaca bağlanarak, yanışını izlediği içinde, bu hâle gelmiş.

O gün eve geldiğimizde annem Hocalı'da katliam olduğunu söyledi. Babam evimize onlarca kadın, çocuk getirmişti. Hepsinin ayakları yalın, üzerlerinde giysileri yoktu. Her yer kar, buz. Dondurucu soğuklar vardı. Annem bir yandan ağlıyor, diğer yandan da yaptığı sıcak yemekler ile onların karınlarını duyuruyordu. İki gün bizim evimizde kalan çocuklarla, sadece yemeğinizi değil, elbiselerinizi de paylaştık, Ben paylaşmanın ne denli güzel o çocukluk dönemlerimde öğrenmiştim..

Evimiz merkezde olduğu için Hocalı'dan araçlarla taşınan cenazeler evimizin önünde araçların içerisinde duruyordu. İnsanların çaresizlik içerisinde kendi yakınlarının cenazelerine ulaşmak için kendilerini paraladıklarını görmek, ömür boyu kapanılması mümkün olmayan travma idi. 28 Şubat gecesi yaşadığımız Ağdam şehri, roketatarların saldırısına uğramaya başladığında, ölüm ve göçkünlük sırasının bize geldiğini de işaret ediyordu.

Her yere bombalar yağıyorken, bizim evimizde misafirimiz vardı. İşte mahşer bu olsa gerek, evimize de bomba isabet etmiş, kardeşim ve amcamın eşi yaralanmışlardı. Bombalardan biride o gün, o saate kadar eve gelmemiş olan babamın her zaman arabasını park ettiği yere düşmüştü.. Şükür dedik, çok şükür, iyi ki babamız evde değildi. O da yaralanıp belki de şehit olabilirdi. Babam tüm ailemizi küçücük arabasına bindirip, şehirden çıkarmaya çalışıyor iken bütün şehir sokaktaydı ve herkes kaçıp kurtulmak için kendini arabaların önüne atıyordu. Bu yaşadığımız gördüğümüz sahne tamda en dramatik filmlerde gördüğümüz savaş sahnelerinin aynısı idi. O gece babam bizi kurtarmayı başarmıştı. Kardeşim komşu ilçede olan hastaneye yetiştirilerek, ameliyata alındı ve şükür hayata dönüşü sağlandı. İşte o dramatik sahneler eşliğinde ardımızı dönerek baktığımız ev, bizim baktığımız, bize ait, bütün güzel hatıraların yaşandığı son ev olarak belleklerimizde kaldı. Ondan sonra,  köylerde, ilçelerde kiradan kiraya koşturmalar eşliğinde geçen bir ömür…

Bir kaç ay sonra amcam kalp krizinden vefat etti. Ağdam şehri işgal edildi. Babaannem, amcamın mezarının Ermenilerin elinde kalmasına dayanamayarak vefat etti. Sonra sırası ile babam, amcalarım, yengem, amcamın kızı da erken yaşta hayata veda ettiler. Böylece savaş benden, hem toprağımı, hem ailemi, hem yakınlarımı, arkadaşlarımı aldı. Göçkün hayatımızı da bize hediye ederek.

- Bugün size Karabağ ne ifade ediyor?

-Karabağ benim toprağım, evim, mutlu çocukluğum, yaşamadığım gençliğim. Umutlarım, dünüm, bu günüm, tüm varlığım kısaca Karabağ benim vatanım.

Çok şükür ki, bu gün zafer bizimdir. Karabağ Azerbaycan'ındır. Hak yerini buldu sonunda. Şehitlerimizin intikamı alındı. Tüm işgal altında olan şehirlerimiz kendi sahiplerine geri döndü. Türk kardeşliği zafer kazandı! Sayın Cumhurbaşkanları Recep Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev kardeşliği, desteği bize zaferi getirdi.

-Karabağ sizce tekrar eski günlerine dönebilir mi ve en büyük hayaliniz ne diye sorsam? 

-Şimdi güzel günler bizi bekliyor. Karabağ'ın, Ağdam'ın harabeye döndürülen yerleri, cennete dönecek. Çünkü artık âşık, maşukuna kavuştu. En büyük arzum yeniden o topraklarda evimizi yapmak. O sokaklarda yürümek, çocuklarımı orda büyütüp, kendi şehrimde çalışmak. Hayatımın geri kalanını orda, hiç bir avcunun yaşamadığı bir ortamda bir kuş gibi hür ve bir kuş kadar özgürce yaşamak en büyük dileğimdir.

-Sevgili Aliyeva Hanım, kıymetli vaktinizi bizimle paylaştığınız, anlattıklarınız kötü hatıralar ile bizim sayemizde tekrar yüzleştiğiniz için, çok teşekkür ediyorum. İyi ki sizi tanıdık, iyi ki varsınız. Umarım Ağdam'da, bütün sevdiklerinizle birlikte, bir kuş kadar özgür ve bir kuş kadar hür yaşarsınız.

- Sevgili Cahit Bey ben teşekkür ediyorum, iyi ki siz varsınız, iyi ki Elbistan Gündem Haber var, iyi ki Türkiye, iyi ki Türk milleti var. Sesimiz, nefesimiz oldunuz, olmaya da devam ediyorsunuz. "Ne mutlu Türküm diyene"

Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi



Bu yazı 3683 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI