Bugun...


Cahit GÜNAY

facebook-paylas
KARABAĞLI KIZLARIN GÖZÜNDE KARABAĞ (Karabağ'ın Kızları 13)
Tarih: 26-01-2021 21:19:00 Güncelleme: 26-01-2021 21:19:00


Bugünkü köşemizin konuğu; benim kıymetli dostum, can kardeşim, kökleri Türkiye'nin Manisa iline dayanan insan hakları avukatı, yazar, cepheden cepheye koşan ve orada yaşanılan her şeyi yakinen takip edip, askerlere gerektiğinde dost, arkadaş, kardeş abla anne olmayı becermiş Karabağ gazisi fedakâr bir anne. Hâlâ zamanının büyük bir kısmını ihtiyaç sahipleri ile geçirmekten zevk alan, mesleği gazetecilik alanında da onlarca ödülün sahibi, yiğit bir Türk kızı, Antiqa Qonaq.

-Sevgili Antiqa Hanım! Bize aldığınız mesleki ödüllerden bahsetmek ister misiniz?

- Cahit Bey, Yaklaşık 40 yıllık gazetecilik faaliyetimde birçok ödül almış, araştırma ve diğer yazılarımla Azerbaycan’ın özgürlüğüne hizmet etmiş, Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti “Hasan Bey Zardabi” ve “Salatin Askerova” ödüllerinin sahibiyim. Onlarca Fahri Kararname ve çeşitli diplomalar, Karabağ Savaşının Gazisi olarak “Onurlu Gazeteci” ödülleri ve bizzat Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in emri ile verilen “Emektar gazeteci” ödülleri aldığım ödüllerinden bazıları.

-Antiqa Hanım; Gazeteci, hukukçu anne yanınızı biliyoruz. Bir kadın olarak bize hayat felsefenizi anlatır mısınız?

 -Bence her kadın evlenmek, koşulsuz sevgiyle ailesine, çocuklarına sadık, şefkatli bir eş ve anne olmanın yan ısıra, gerektiğinde kişisel çıkarlarını göz ardı edebilmeli, Vatanın her derdine eğilmeli, her an yardıma hazır ve fedakâr olmalıdır. Bence İnsanın öğretmeni kendisidir. Yani insan kendi emeğinin ürünüdür. Bir de ben her zaman yaradana vereceğim hesabı düşünür, attığım her adımı da ona göre atarım.

-Antiqa Hanım, Karabağ denildiğinde, bu söz size ne ifade ediyor?

-Karabağ sevgisi, anne adayı genç bir kadının dünyaya getirecek evladına özlemi ve sevgisi kadar mahrem bir sevgidir. Karabağ, kadim medeniyetimizin, tarihimizin ve devletimizin ortak ögesidir. Karabağ, toprak parçası olmaktan ziyade milli değerlerimizin,  iffet ve şerefimizin şehit kanlarıyla yoğrulup bize Vatan olduğu anlayıştır.  30 yıldır vücudumuzun ağrıyan yeridir. Derler ya, neren ağrıyorsa canın oradır. İşte bizim de canımızın ağrıdığı yerdir Karabağ. Öğretmenlerin öğrettiği ders, hayattan aldığım en büyük zevktir, Güneşin üzerime doğması, kâinat, Allah’ın verdiği en kıymetli nimet gibi, Karabağ benim için her şeyin ötesi... Hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar değerli vatandır. Bize düşen de kalbimizdeki sevgi ve bağlılıkla vatanımıza hak ettiği değeri verip, her durumda ona sahip çıkmak ve korumaktır.

 -Antiqa Hanım; Karabağ savaşında kaç yaşında idiniz? Hatırladığınız, unutmadığınız hatıralarınızdan bize anlatmak ister misiniz?

-Cahit Bey! İşgal başladığında 28 yaşımda, henüz evlenmemiş genç bir gazeteci olarak hemen hemen her cepheye koşturup duruyordum. Hatıralarım o kadar çok ki, yazmakla bitmez ve buralara hiç sığmaz. Hocalı katliamını o korkunç günleri her hatırladıkça, tüylerim diken diken olur.  Ermenilerin esir aldığı bir Hocalı ailesinin Azerbaycan tarafına iade edilmesi trajik bir tiyatro sahnesi gibi gözümün önünde hiç gitmez. Yanımda can vermiş asker analarının feryadı, her bölgemiz işgal edildikçe, sanki canımın bir parçasını söküp alıyorlardı.

Ağdere de ki bölgemizde yanıma düşen bir top mermisinden sonra büyük oranda işitme problemi yaşadım, bu işitsel sorunum hâlâ da devam ediyor.

Ama bunların hepsinden de acı olanı utanç hissim idi, vatanı işgal olmuş her vatandaş gibi benimde artık utanç vesikası alnımın bir kara lekesi vardı. Ama büyükte bir umudum vardı. Alnımızda ki bu kara lekeden kurtulacak, sizinle her konuşmamızda da belirttiğim gibi, birlikte zafer yazıları yazacağız, yani en azından şu anki gibi..

-Bir gün Kubatlının Eyin köyünün en yüksek tepesinde, işgalden sonra Ermenilerin tahıl tarlası yaptığı o bölgede incecik zarif vücuduna asker üniforması giyinen Eyzangül hanımın bana bir çayır çiçeği verdiği anları hatırlıyorum. Genç bir Türk kızı gelecek umutlarını, hayallerini asker üniformasının içerisine saklamıştı.  

- Zengilanın Ermeni işgali sırasında Araz nehrini geçerek canını kurtarmak için İran’a kaçan ve oradan Azerbaycan'ın İmişli bölgesine geçen masum halkımızın acı dramı. Kasım, Aralık aylarında nehrin buz gibi sularına atılan çoluk-çocuğun o masum durumları insanlık tarihinin yüz karasıdır.  Nehrin içinden kimseye bakmadan, bütün bağırtı ve isyanlarını sessizliğine gömerek atın üzenginden tutup da gelen onurlu hanımı unutmak mı? Belki o kadın bir ailenin sağ kalmış son ferdiydi. O an aklıma gelen ilk soru,  Tanrım bir aileden kalan acaba yalnız bu kadın ve bu at mı idi? Sormaya cesaretim yetmedi ama. Sınırdaki görevliler o talihsizlere çorap, ayakkabı ve ceplerindeki son kuruşlarını da vererek uğurladı.

Hatıralarım çok acı. Laçının Gülebird ve Sefyan köylerindeki okulların sınıflarında pencere önlerindeki saksıda güller susuzluktan ve sahipsizlikten kuruyup mahvolmuşlardı. Üzerlerinden kalmış bir kaç yeşil yapraklarını koparıp Bakü ye getirdim, yeniden yeşerttim onları. Bunları yazarken bile ciğerim parçalanıyor.

  Kelbecerin işgalinin ardından Murov dağı yolu boyunca ölmüş evcil hayvan, kadın, çoluk-çocuk cesetlerinin yanında düşman eline esir düşmemek için genç kadınların kendilerini kayalardan atıp intihar etmeleri hayatımda gördüğüm en dehşetli manzaraydı. Yaşlıların sırtına yüklediği çocukların dedelerinin sırtında buz tutmuş olduklarını görmek işte bunları hatırladıkça yeniden dehşetin içine düşüyorum. Azerbaycan'ın en karanlık sayfasında bu masum halk düşmanın açtığı kan ve barut kokusunun yanında kar ile de savaşıyordu. Kimse sesimizi duymadı, görmedi. Çünkü onların gözler kör, kulaklar sağırdı.

 

-Karabağ’ın dününü yaşayan biri olarak bugününü nasıl görüyorsunuz?

-Karabağ nazlı ve süslü bir gelin gibiydi. Eşsizdi, kıyaslanmazdı. Günlerin birinde askerler bana Murov dağının tepesinde yıllarca toplanmamış karın bulunduğu yeri gösterdi. Sarı renkteydi. Yani yılın 12 ayı Murovun tepesi bembeyaz kar olur ve hiç erimez.  Buna rağmen rengârenk çiçekleri vardı, taşlar bile doğal olarak çeşitli renklerle boyalı gibiydi. O çakıl taşlarından bir avuç evime de getirmiştim. Kubatlının Yazıdüzünde, Zengilanın Yemezli ve Ağdamın Aptal-Gülablı köylerindeki siperlerde karşılaştığım yılanları hatırladıkça içim titriyor.  Güzel Karabağ’ın çevresinde askerlerimizi ve subaylarımızı görünce çok sevinmiştim.  

Maalesef şimdi o güzellikler yoktur. Barbarlar o güzellikleri mahvetmişlerdir. Hayata dair yaşam alanı bırakmamışlar. Toprağımızın üstünü kirlettikleri gibi altlarını da mayınla doldurup gitmişlerdir.

  Amma şükür umudumuz yine yeşerdi. Düşünebiliyor muşunuz Karabağ’da Azerbaycan bayrağı, Türk bayrağı nazla dalgalanıyor. Topraklarımızda askerlerimiz görev yapıyor. Yüce tanrıma binlerce kere şükürler olsun.  Şimdi bir devlet olarak, halkımızla el ele verip Karabağ’ımızın evvelki hüsn-ü cemalini görmek ve onu olduğundan daha güzel hale getirip düşmanlarımızın kalplerini patlatmak hepimizin vicdan borcudur.

- Elinizde bir sihirli değnek olsa idi neyi değiştirmek, bir dileğiniz kabul edilecek denilse ne dilerdiniz? Gerçi zafer yazılarınızı yazma hayaliniz gerçekleşti.

 -Evet şükür, o artık gerçekleşti ama, bu yıllardır ekmeğimize kan doğrayan, bizlere yıllardır zulüm işkence yapan, düşmanlarımızı sınırlarımızdan kovmak ister, Azerbaycan'ın ezeli-ebedi topraklarını birleştirdim.

     -İnsanlıktan, medeniyetten nasibini almamış bu kalabalığın hakka adalete hukuka yönlenmesini isterdim, olmuyorsa mutkaka imha edilmelidir diye düşünüyorum.

-Bizim bu şartlarda artık onlarla bir arada yaşamamız imkânsız. Binlerce analarımızın hâlâ gözyaşları kurumadığı gibi, gelinlerimiz dul, çocuklarımız babasız kaldı. Bunlar insanlığa, medeniyete, toprağa düşman. Kirletirler Cahit Bey bunlar Yeryüzünü kirletirler. Elimde sihirli değneğim olsaydı hiç bir zaman savaşa izin vermezdim. Ne olur artık bebekler gözü yaşlı kalmasın.

-Karabağ gazisi olmak sizin için ne anlama geliyor?

-Bir zamanlar bu adı taşımaktan ezilir, utanırdım. Nasıl olur ki ben bir gaziyim, ama vatan düşmanın kirli ayaklarının altında çiğnenir. Ama şimdi Vatanımızın en yüksek adının taşıyıcısıyım diye, gururlanıyorum. Cahit Bey! Sende olur mu bilmem. Ben bazen kendimle dertleşir. Nerede, neyi doğru, neyi yanlış yaptığımı irdeler dururum. İnanın bana,  kendime verdiğim en doğru cevap Karabağ savaşının canlı şahidi olduğumdur. Cephe bölgelerinde olmam bir taraftan vatan sevgimse, diğer taraftan mesleğimle alakalıdır. Bir gazeteci olarak Vatanımın ağır günlerinde orda olmak vatandaş borcum idi, o günleri birlikte yaşamak ve yanmak. Yaşadım ve yandım. O devir ile ilgili ne yazsak ne anlatsak, yaşadıklarımızdan dolayı donardı. Aktüel mevzu - muharebe, operatif yazı – cepheden röpörtaj, Ateş noktası – Karabağ toprağı, gazetecilik mesleğinin örnekleri.

90’lardan bugüne dek vatanseverlik, toprak sevgisi iliğimizden kemiğimize kadar işledi. Sonunda büyük bir millet olarak şükür bütünleşmeyi başardık.  Yazılarımın birinde şöyle demiştim: Biz artık duvarlara «Karabağ bizimdir!» yazan çocuklar değiliz.  Karabağ için son damla kanımıza kadar savaşmaya hazır vatan sevdalılarıyız!.. Bunu kanıtladık. Ama davamız henüz bitmedi.

Ne zaman ki düşman, vatanımızı terk eder veya aklını başına alır bizlerde tam bağımsız Azerbaycan'ın inşasını sağlarız, işte o zaman rahata erir görevimizi yapmış oluruz.. Unutulmasın ki, ne Azerbaycan eski Azerbaycan, nede Karabağ sadece bir toprak parçası, Karabağ bizim nefesimiz, gözümüz, çarpan kalbimizdir ve sonsuza kadarda böyle kalacaktır.

-Ayrıca sevgili Cahit Bey! Başta sen ve Elbistan Gündem Haber Gazetesinin kıymetli çalışanları nezdinde tüm Türkiye'ye, Türk dünyasına selamlarımı gönderiyorum. İyi ki varsınız teşekkür ediyorum.

-Ben teşekkür ediyorum kıymetli kardeşim. Onur verdiniz, mutlu ettiniz. Ne diyorduk? Ne yahşi ki varsınız.

Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi



Bu yazı 3918 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI