Benim çocukluğum; bir yanı güney, bir yanı doğu, bir yanı Akdeniz olan yurdunu aydınlatmak adına kendi yüreğine köz basanların memleketi Elbistan'da geçti. Görevimiz gereği sevdalısı olduğumuz şehrimize yıllardır uzak kalmış olsak bile insanın vatanı karnının doyduğu yerdir diye düşünenlerin aksine ben insanın vatanının çocukluğunun geçtiği yer olarak inananlardanım.
Bu coğrafyanın çocukları, Akdeniz’in toprakları kadar cömert, Güneyin havası kadar sıcak, Doğunun insanları kadar mert olur. Çünkü insanların karakter oluşumunda gen yapıları kadar çevre şartları, yediği yemek, içtiği su, soluduğu hava, yaşadığı ikliminde izleri görülür...
Toplumun verdiği cezaların hukukun verdiği cezalardan fazla olduğu kapalı toplumlardaki baskıcı tutum her ne kadar da pozitif bir yaşam şekli olarak görülmese de o toplumun insanlarının kendini izah etmek için başkaca iletişim kanallarına ihtiyaç duymasının da önünü açar. İşte benim bölgemin insanlarının şiire ve şaire olan sempatisi de burada yani lambada titreyen alevin eteklerinde başlar.
Doğup büyüdüğüm şehrime bir vefa örneği olması nedeni ile şehrimin plaka kodu olan 46 numarasına atıfta bulunmak için 46 kıta olarak kaleme aldığım şiirimin tamamını Sevgililer Günü vesilesi ile tüm sevdası Elbistan olan hemşerilerime hediye ediyorum.
GÖZÜM ELBİSTAN
Kaç zaman geçirdim gurbet ellerde
Sensizken baharda güzdü Elbistan
Varlığın benimle gezdi dillerde
Yokluğun gönlümü üzdü Elbistan
Binboğa, Engizek, Nurhak'la Berit
Unutmam seni de Çağlayancerit
Etrafına surdan çekildi şerit
Düğümleri bir bir çözdü Elbistan
Ömründe birçok deprem geçirdin
Üstünde halkına ecel içirdin
Ruhunu göklere yalnız uçurdun
Geçmişin tarihe izdi Elbistan
Selçukludan kalma Çarşı Camisi
Hünkâr Mahvilli’dir karşı camisi
Ezanıyla bulur arşı camisi
Görkemi cemale yüzdü Elbistan
Mahsuni ölmedi yine çalıyor
Hacı Yener aşktan haber salıyor
Gençler özlerinden ilham alıyor
Hayat bir nefeslik pozdu Elbistan
Üzerinde ulu beylikler kuran
Düşmana cephede hesabın soran
Dağında, bağında koşturup yoran
Coğrafyan masada kozdu Elbistan
On bin yıllık otağ Türk'ün yuvası
Yurdumun dördüncü büyük ovası
Yetim dudakların şükür duası
Canımın içinde özdü Elbistan
Şemo paraları suya saçardı
Fatma Bacı ona kucak açardı
Sık Memet, usludan korkup kaçardı
Hepsini deftere yazdı Elbistan
Doğal akvaryumda olurdu tere
Balık da koşardı sevilen yere
Pınarbaşı denen vatandır sere
Sevdan ile akan gözdü Elbistan
Örtmekaya önü cennetin suyu
Şehrede siniyor asice huyu
Bir kere deseler yanında uyu
Yokuşlar gözüme düzdü Elbistan
Zemheriye kadar günler sayardık
Mutluluğu biz de böyle yayardık
Kar üstünde naylon ile kayardık
Her yanımız soğuk, buzdu Elbistan
Söğütlü’nün üstü kışın donardı
Pencereye kuşlar gelir konardı
Odalarda ayrı soba yanardı
Odunda, kömürde közdü Elbistan
Misinaya yemli iğne takardık
Irmağa oltayı öyle atardık
Yanımıza bir de ateş yakardık
Balığın üstünde tuzdu Elbistan
Dede, baba izler yukardan seni
Gariplikte evler her zaman yeni
Anam da görünce kapıda beni
Cennet gözleriyle süzdü Elbistan
Dolmadı nedense hizmet tasımız
Sanma sakın bizler düne hasımız
Soyumuza baksan kökten hısımız
Dillerdeki destan, sözdü Elbistan
Osmanlı soylusu bizim yeğenler
Önlerinde çoktu başın eğenler
Hizmet dedim ise dişe değenler
İlim deryasında süzdü Elbistan
Yavuz’un annesi özel kızımız
Fatih’le Mükrime alın yazımız
Bir beyliğin sonu yürek sızımız
Her biri tarihe gözdü Elbistan
Devlet Hatun, desen devlet kadındı
Gülbahar’ı mutlu eden adındı
Emine saraya düşen tadındı
Bilinmeyen cevher, tözdü Elbistan
Malatya, Kayseri, Urfa Adana
Herkesin evine uymuş badana
Osmaniye senin kurban gadana
Komşular gönlünde nazdı Elbistan
Adıyaman, Antep, Sivas'ın yolu
Sana getirirken umutla dolu
Kıskansın kışını görsün de Bolu
Mevsimlerin kışta yazdı Elbistan
Ekinözü, Afşin, Nurhak, Pazarcık
Bunlar da sadece birkaç nazarcık
Bana deseler de bak sen yazarcık
Şiiri yazdıran hazdı Elbistan
Türkoğlu’na komşu Andırın Göksun,
Bir yanım Gülistan bir yanım Efsun
Ala beyaz neyse bana sen osun
Dedikçe sırrımı çözdü Elbistan
Bahar gelir yemlik, kenger biterdi
Pepik kuşu bu mevsimde öterdi
Duyanların derdi ondan beterdi
Ozanın elinde sazdı Elbistan
Gıyan Dağı saklar nurdan pirini
Gıyan Baba yıkar gönül kirini
Musallada bekler iken dirini
Sevenin yüzünü büzdü Elbistan
Ümmet Baba, kesik başla savaştı
O zamanlar küçük Cahan yavaştı
Ekmekleri saçta pişen lavaştı
Mübarek Kur’an’da cüzdü Elbistan
Ali Gölü, Oyuktaşın kirvesi
Medetsiz’in sevda boğar zirvesi
Şar Dağı’mda, ben de gönül mervesi
Aşk kağıda sende kızdı Elbistan
Her seçimde siyasetçi çok olur
Kendi bile vaadine şok olur
Seçim biter her şey birden yok olur
Mecliste keyfince tozdu Elbistan
Bacaları şehre ölüm savurur
Küllerini bulut ile yoğurur
Her haneyi birer birer kavurur
Kanserin iğnesi biz’idi Elbistan
Komşu vardı bizim köylü Raziye
Göçer baba ona vermiş taziye
Her gidenle gider iken maziye
Gittikçe dertlerim azdı Elbistan
Cehiz Mevlüt karpuz üzüm satardı
Çürükleri hemen çöpe atardı
Eve gidip huzur ile yatardı
Tartısı doğruya bazdı Elbistan
Yetiştik aruza, Cansız elinde
Bal akardı onun şeker dilinde
Hacı Hasan Uğur şiir gölünde
Çoğunu sıraya dizdi Elbistan
Topallı’da Çoban Dede yaşıyor
Adak veren canlar aşktan çoşuyor
Kış ayında orda kalan üşüyor
Esrarı kendinde giz'di Elbistan
Aklıma düşünde derdim azıyor
Duydum mezarcılar mezar kazıyor
Melekler sıraya beni yazıyor
Azrail hırsından azdı Elbistan
Hasanaki her dem haber başında
Cevdet Temel gitti erken yaşında
Seni bekler diyor mezar taşında
Önceden sonumu sezdi Elbistan
Bir haber verdiler uzaktan bana
Durdu Güllü Bey de küsmüş divana
Seven küser mi ki? Söyle canana
Nedendir üstünü çizdi Elbistan
Çay içerdik Emirhanla İsmet’ten
Sınır yoktu müşteriye hizmetten
Nasıl olsa öte yokmuş kısmetten
Keklikle Yarışan baz'dı Elbistan
Seyyar gazeteci Ümmet geliyor
Bu sesi uzaktan herkes biliyor
Sıcak haber deyip dünü siliyor
Sokak sokak şehri gezdi Elbistan
Ihlamurlar yine çiçek açıyor
Bahattin Karakoç ışık saçıyor
Büyük usta burdan erken kaçıyor
Belki de halinden bezdi Elbistan
Mihriban onun da alın yazısı
Anlamadı gitti bunu bazısı
Abdurrahim ömrü ilim kazısı
Mezarını dostlar kazdı Elbistan
"Örgüde bir başka, düzde bir başka
Vasfi'de düşmüştü böyle bir aşka
Gönlünün gününü görseydi keşke
Şarabı içmeden sızdı Elbistan
Mikrimin Halil'in mührü çağlara
Akıl takılır mı örgü ağlara
Örnek olsun o da şimdi sağlara
İrfanı yasağı bozdu Elbistan
Baharda benzerdin gelinlik kıza
Gönlünü dökerdin içli bir saza
Kapıyı açarken gelecek yaza
Hazanı kapatıp ezdi Elbistan
Açan çiçeklerin genim gibiydi
Bayramda alınmış yenim gibiydi
Yüzümü süsleyen benim gibiydi
Hırçın nehirlerde sazdı Elbistan
Bir olmazı nasıl yapıp oldurdun
Taşo Hasan’ı da erken soldurdun
O gidince sanki yerin doldurdun
İlacında karar, tozdu Elbistan
Bostan Bey sonunu önceden bildi
Aynada bakıp da haline güldü
O kendine suskun Hâkka bülbüldü
Ahrete uzanan faz’dı Elbistan
Günay'ın pazulda eksik parçası
Kırmaktan korktuğu eşsiz sırçası
Çağlardan emanet gönül fırçası
Seni gönüllere çizdi Elbistan.
11 Şubat 2021
Cahit Günay Şair-Yazar & Gönül Elçisi
Not: Ayakları 2 heceli; tam ve yarım uyakla oluşturulan, Kahramanmaraş’ın 46 plakasını ihtiva eden bölgesel bir şiirdir. İnşallah Elbistan il olduğunda da yeni plaka sayısı kadar kıtası olan bir şiir yazmak daha nasip olur.