Karaisalı Meydanı ve şehir merkezinde kısa bir nefeslenme sürecinden hemen sonra, tarihi ve turistik yerleri gezmeye kaldığımız yerden devam etmek için otobüslere binerken önceden gelerek koltuğuna oturmuş olan Somaya hanımla göz göze geldik.
Hararetli bir şekilde konuşuyordu telefonun ucundaki sonradan öğrendiğim Tractor Sporlu futbolcu Araz'la.
"Cahit Bey! Cahit Bey! Tractor sporu bilir misin?" dedi. “Nasıl bilmem 70 bin kişilik statta 80 bin kişiyle ‘Ne mutlu Türk'üm diyene’ diye haykıran Türk takımını. Ayrıca ben bir Tractor spor taraftarıyım” dedikten sonra, “Bizim çocukların bugün önemli bir maçı var” diyerek telefonunu kulağıma uzattı.
"Ben Araz" dedi, "Ağabey Araz, birazdan önemli bir maçımız var ve sahaya sizin için de çıkacağız, sizi ve barış pınarı harekâtını destekliyoruz gönlümüz sizinle, asker selamı vereceğiz. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diye haykırdı, çok duygulanmıştım. Tractor spor futbolcusunun bu davranışında, Başarılar dileyip, teşekkür ederek ayrıldım Somaya hanımın yanından.
Onu 2018 yılında ki Karaisalı kanyon gezisi sırasında, herkesin anı ölümsüzleştirmek için birlikte fotoğraf çektirmek istemelerine rağmen en az yüz kişi olan gurubun toparlanmasının cidden çok zor olduğu bir ortamda elini yukarıya kaldırarak, bildiği tüm Türk dilleri ile heybetli bir şekilde;
"Kardeşim; Güya Turan, güya birlikte devlet, burada şekil(resim) çektirmek için bile birlik olamayanların Turan hayallerine gülerim yazık çok yazık" dedikten hemen sonra, herkesin dağın eteğinde Emrah'ın kamerasının karşına hilâl seklinde dizilişine şahitlik ettiğim zamanlarda tanımıştım.
Kendi kendime içimden geçirdiklerimi yanımda bulunan arkadaşlarında duyabileceği şekilde: "Türk'ün dağınıklığı, lideri görünceye kadardır" dedim. Oğuz'da; "Ne Kürşad, ne de Tomris biter. Hoş geldin Tomris Kağan, sizi tanımak çok güzeldi" diye kendisiyle duygularımı paylaşıp, bu anın benim için festivalin en özel anlarından biri olduğunu ifade etmiştim.
İşte bu festivalde geçmişte böyle bir ruh haliyle yaşadığımız, dostluğumuzu daha da ilerlettiğimiz Somaya hanım; belirgin Türk tipi denilen baş bağlama şekli ve naif yapısı ile Atatürkçü olduğu bilinen çağdaş, ilerici, özgüveni Yüksek Gazetecilik Fakültesi mezunu ve şu sıralar ikinci fakültesi olan hukuk bölümünü bitirme çabasında. Kendini devamlı yenileyerek geliştiren bütün Türk dillerine aşina ve iletişim kurmaktan zorluk çekmeyen Turancı bir Atatürk kızı olarak okuduğu şiirlerle dikkat çekti.
"Bir şiir başlıyorum dertsiz kedersiz
Sevgi ile beslenip tüm kelimeleri
Sağında özgürlük solunda umut
Bakalım yaşatacak bize neleri
Şiirime dayaktır koca şehriyar
Pay vermiş dünyaya sevinci, şeni
Yaşam penceresi nazım hikmettir
Gurbete salmarız ramiz rövşeni
Biz dede korkutun evlatlarıyız
Bizim bizden başka yoktur kimsemiz
Tarihin varlığı tarihin adı
Kerkük’le Ankara, Bakü’yle Tebriz
Birçok savaştan da baş uca çıktık
Adımız dünyaya korku salıptır
Ama hayıf ola Karabağ’ımız
Atalı, analı yetim kalıptır
Nerede ana tümrüs? Nerde Atatürk?
İzleyin tarihin duraklarını
Çağırın soyumu, gelsin vatanın
Yâd elden kurtarsın topraklarını
Maşrute yiğidi uyumamıştır
Çanakkale çökmez ayakta kalır
Her kimse ters gözle baksa anama
Yeniden doğrular barış pınarı
Sonuna varmışım şiirin ama
Özgürlük bayrağı esiyor sözde
Sizlere Tebriz’den getirdiğim pay
Tebriz’in özüdür bakın, gözümde"
Diyerek mağrur bir şekilde Asker selamı verip sahneden inerken, zamana şahitlik eden herkes, Somaya hanımın çakmak çakmak umut olan gözlerinde Tebriz'i görmeye başlamıştı bile. Yanı başımızda ki günlük yaşamsal iletişim dilinde, Azerbaycan Türkçesini kullanan Tebriz, bana göre Azerbaycan ve Türkiye'den bir insan oluştursanız bunun hangisi bedeni, hangisi kafası olur bilmem ama kalbini mutlaka Tebriz oluştururdu.
Yine Somaya hanımın gözlerine bakarken; İran’ın en büyük dördüncü şehri Tebriz, iki milyona yaklaşan nüfusu ve dört mevsimi yaşayabilen özelliği ile birlikte, tarihi baharat yolu üzerinde kurulu bir şehir olmasından ötürü, birçok medeniyetin kültürün merkezi olmuştur. Şehirde yaşanan büyük depremlerde birçok tarihi eseri kaybetse de, şehrin buram buram Türk kokan UNESCO tarafından korunması gereken dünya kültürel mirası listesinde yer alan, Uzun Hasan imzalı dünyanın en büyük kapalı çarşısı konumundaki ‘Tebriz’in Kapalı Çarşısı’ Göy Meçit’in(gök mescit) ve etrafında yapılan arkeolojik kazılarda günümüzden 4000 yıl öncesine ait tarihi mezarlıklar ve uygarlık göstergesi çanak çömlek ve yaşamsal kalıntıları..
Son olarak büyük şair üstat Mehmet Hüseyin Şehriyar’ında buraya defin edilmesi ile eski zamanlarda yaşamış 420 şair, yazar ve edibin anısına yapılan anıt mezar(Megberatül Şuera) ismiyle tarihin en derin sessizliklerindeki ses ve üstadın kendi sesinden devamlı olarak kulakları çınlatan Hayder Baba manzumesini hissetmek mümkündür gibi şeyler söyledi bana, (Somaya'nın gözleri)
Sahneden indikten hemen sonra kutladığım Somaya Hanım, “Tractor spor kayıp etti 2-1 utuzduk ama bizim çocuklar hep birlikte esker selamı verdiler” dedi. Bende “Öyleyse Somaya sıkma canını biz uttuk dedim, biz uttuk.”
Ayrıca şairler kenti Tebriz'e "TƏBRİZİM" isimli şiiri ile bir selamda Azerbaycan’dan can dostum kardeşim eğitici şair Xalidə Nuray hanım gönderdi.
TƏBRİZİM
Türkmənçay imzası böldü tifağı,
Bölündü ikiyə Vətən torpağı,
Çəkdi sinəsinə doğma yurd dağı,
Sağalmaz yaralı oldu Təbrizim.
Arazla vurdular qandal qoluna,
Qəriblik çəkdilər doğma yoluna,
Vətəni itirən dözərmi buna,
Dilimdən asılı qaldı Təbrizim.
Haqqı, həqiqəti qəmə büküldü,
Azadlıq yoluna qanı töküldü,
Neçə mərd oğullar dara çəkildi,
Fəryadı göyləri aldı Təbrizim.
Boğdu Şəhriyarın ana dilini,
Viranə eylədi doğma elini,
Saxlaya bilmədi namərd əlini,
Düşgün xəyallara daldı Təbrizim.
Baxıram Təbrizə necə həsrətlə,
Bağlıyam mən ona sözlə, hikmətlə,
Oyan ey türk xalqım, oyan qeyrətlə,
Gözləri qan yaşla doldu Təbrizim!
Xalidə səslənir doğma elinə,
Vətəni veribdilər yağı əlinə,
Haydı igidlərim kəhər belinə,
Novrağı qürbətdə soldu Təbrizim!
Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi