Bugun...


Cahit GÜNAY

facebook-paylas
5.ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI ŞİİR MÜZİK FESTİVALİNDE (Kendime Notlar 9)
Tarih: 25-12-2019 22:49:00 Güncelleme: 25-12-2019 22:49:00


Sağ tarafımdaki koltukta oturan Dr. Oktay Shefioğlu, Süleyman ağabeyin konuşurken ki o döneme ait hatıralarını tekrardan yaşıyor olmasındaki hüznü fark etmiş olmalı ki, -“Ne öyle bir birinizin gölgesine saklanıyorsunuz? Cahit Bey, sen şiirden anlarsın hadi biraz da şiir konuşalım. Bak nasıl olmuş bu şiirler?” diye ardı ardına kendine özgü yazdıklarını okuyup fikirlerimi soruyor belli ki bizleri Karabağ savaşlarından uzaklaştırmak istiyordu -“Dinleyin” dedi, bakın ne kadar da çok gölge var hayatta bari siz çıkın biraz bölgelerinizden.

“Ne kadar gölgeler var dünyamızda? Anne gölgesi, baba gölgesi, ağaç gölgesi, dağ gölgesi,  sevdiklerimizin gölgesi. Çocukluğumuzda tüm gölgeler güler yüzle karşılardı bizi. Annemizin dizlerinin üstüne koyardık başımızı. Babamız saçlarımızı sıvazlar, öperdi alnımızdan. Gölgem üstünüzden eksik olmasın derdi.

Bir zaman gelir o gölgeler yavaş yavaş çekip gider, üstümüze gün düşmeye başlar. O zaman bir sevgi gölgesine sığınmaya çalışırız. Bazen yanlış gölgede oturduğumuzu anlarız, koşarız güvendiklerimize doğru umutla.

Kimse kabul etmez! Onların da yanında yer olmaz, gölgesiz kalırız. Kendi gölgemize sığınmak isteriz sonra, biz yürürken yürüyen, biz dururken duran gölgemize. Ama bir şeyi unuturuz:

“İnsan kendi gölgesinde dinlenemez ki.

Çektiğimiz acılar bizi gölgemizle beraber alıp götürür.

Arzularımız taş gibi donup kalır.

O donuk taşı sonra başımızın üstüne koyarız.

Adını da ‘mezar taşı’ koyarız.

Rahat rahat uyuruz kendi gölgemizde, taş gölgemizde.”

diyerek okuduğu şiirinden sonra şiirin sözleri kadar okunuşundaki kullandığı arı Türkçede dikkatten kaçacak gibi değildi. Merakımı anlamış olmalı ki; “Ben yarı İstanbullu sayılırım, İstanbul'da yirmi yıl kaldım avcumun içi gibi bilirim oraları” diye ekleyiverdi.

 Süleyman ağabey de konunun değiştirilmesini anlamış olmalı ki, ağabey doktor bey iyi derecede sporcudur savaş döneminde Azerbaycan askerlerinin bedensel eğitimlerinde çok faydası olmuştur. Doktor bey sadece bir doktor değil, şair, yazar, sporcu ve her şeyden önemlisi iyi bir vatanseverdir ve bizlerin duygusallığını fark ettiğinden konuyu değiştirmek istediğini biliyorum, belki de biraz haklı, öyleyse konuyu değiştirelim ağabey.

“Biz şimdi nereye gidiyoruz, gideceğimiz yer buraya yakın mıdır?” diye sordu.  Gideceğimiz yer, belediyenin tanıtım kataloğu ve birçok yazarın anlattıkları bilgiler ışığında Adana’nın merkezine 50 km uzaklıkta olan merkez ilçelerinden, tarihi bulguları Roma devrine kadar dayanan ilçe merkezinin güneyinde çok sayıda Roma devri kalıntılarına rastlanılmış, ismi o dönemde Midilli olarak bilinen ve nüfusu 60-70 bin civarında tahmin edilen şirin bir ilçedir.

İskender'in istilası ile harap edildikten sonra, değişik uygarlıklara sahne olan şehrin, Türkler ’in Anadolu’ya gelişlerinden sonra ise adının 'Çeceli' olarak değiştiği bilinmektedir. Bölge halkı Yüreğir Ovasından gelen Ramazanoğulları ve Menemencioğulları soyundandır. Karaisalı adı ise Ramazanoğullarından Karaisa Bey'e atfen verilmiştir.

1481-1496 yılları Mısır -Memlük Sultanı Kayt'ın bölgede hakim olduğu bilinmektedir. Yavuz Sultan Selim'in Mısır Memlüklülerini yendikten sonra bölge yeniden Ramazanoğulları’na teslim edilmiş. Çeceli, yani bugünkü Karaisalı, Karaisa aşiretine verilmiştir. Bu devirde burada daha başka göçebe aşiretleri de vardı. Bunların başlıcaları Farsal, Bozdoğan, Kusan, Gündüz, Kuşdemir, Özer, Sarıkeçili ve Karakeçilidir. Zamamla bölge nüfusunun da artması sebebiyle bu aşiretlerin bir kısmı tarıma elverişli Güney Çukurova bölgelerine yerleştirilmişler, diğerleri Kuzey kesimde hayvancılıkla uğraşmışlardır.

Çeceli, Hicri 1255 Miladi 1835 yılında kaza olmuştur. İlk Kaza merkezinin bugünkü Hacılı Köyü olduğu söylenmektedir. İlçe kurulduğu zamandan bu yana pek fazla bir gelişme göstermemiştir. Kurtuluş savaşı yıllarında düşman işgaline uğramayan Karaisalı,işgalden kaçanların toplandığı yer olduğu gibi savaş esnasında stratejik bir hareket noktası görevi de görmüştür. Jandarma Yüzbaşı Ali Ratıp Bey (Tekelioğlu Sinan takma adıyla tanınır) bizzat Mustafa Kemal Paşa'nın özel emriyle Batı Klikya denilen bölgenin kurtarılması amacıyla görevlendirilmiş ve Üsteğmen Mustafa Besim ile birlikte kuzeyden bugünkü Aladağ İlçesi Büyüksofulu Köyü yoluyla Hacılı Köyü üzerinden 1 Nisan 1920’de Karaisalı’ya gelerek Milli Mücadelenin Çukurova'da başlatılmasını sağlamıştır. Ayrıca yerleşim yeri Adana'nın çok sayıda tarihi ve coğrafi güzellikleri ile bölge ve uluslararası turist çekim merkezi yerleşim yerlerinden birisidir.

 Dedikten sonra bizi Karaisalıyı taşıyan otobüsün yavaşladığını hissettim. “Galiba gelmiş olmalıyız” derken dışardan gelen davudi sesin sahibi Yakup bağırıyordu: “Geldik arkadaşlar geldik! Burası Karaisalı Meydanı.”

-“Tamam ağabey! İnelim Karaisalı’dayız tekrar araca bindiğimizde devam ederiz. Unutturma Süleyman ağabey, Karaisalı’nın tarihi ve coğrafi güzelliğini anlatırken çok ilgini çekecek murtçuluklarını da anlatacağım sana.

Cahit GÜNAY Şair & Gönül Elçisi



Bu yazı 3500 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI