Herkesle birlikte otobüsün kendimize ayrılan koltuklarında bir birbirimizle konuşarak, otobüsün camından yeşilin her tonu ile süslediği dağları izleye izleye Karaisalı kanyonuna gidiyorduk..
Tasarımlarını kendisinin yaptığı yöresel giysileriyle dikkat çeken Tanrı dağlarının, Altın kalem ödüllü
Manas'la aynı yer olan Talas'ta dünyaya gelen, "Cemile, Gün olur Asra Bedel, Beyaz Gemi Alyazmalım" gibi onlarca eseri dünya edebiyatına kazandıran Cengiz Aymatov ve Kutatgu Bilidig'in yazarı Husuf Has Hacib'in ülkesi Kırgızistan'ın, yüzlerce öğretilerde imzası olan, manascı kızı Ömür Begalı hanım, otobüste yine transa geçmiş, koltukların arasında gezerek Kırgız Türkçesi ile şiirler okuyordu. İzleyenlerin unutmasının mümkün olmadığı 2018 festivalin deki kadife sesi ile bazen gülen, bazen üzülen, bazen deniz gibi kükreyen, bazen de sessiz durgun bir göl gibi miskinleşen sahne performansı ile başta sunucumuz Nevra Çağlayan hanımefendi olmak üzere, herkesi büyüleyen Bigalı hanımın o anları aklıma geliyor...
Biraz tebessüm düşüyor yüzüme. Oturduğumuz koltuğa yaklaşıp yanıma geldi, gözlerime baka baka bir şeyler okuyor, sonra okuduklarını yüzüme üflüyordu. Şiirini bitirip kafası ile selamlayıp yanımdan ayrılırken çok etkilenmiş, hayretler içerisinde Süleyman Abdulla'ya dönerek: "Ağabey anlıyor musun, anladın mı? Ne diyor?" diye sorduğumda:
"Abi ben de Kırgız Türkçesi'ni fazla anlamam ama anladığım kadarı ile senin iyi bir Türk, iyi bir dost olduğunu, seni tanımanın mutluluğunu herkesle paylaşmak istediğini, şiirsel bir dille anlatıp Tanrı'dan seni kaybetmemeyi dileyerek, okuduklarını yüzüne üfürüp ayrıldı" dedi. Çok mutlu olmuştum.
Tabi bir Kırgız Türk'ünden bahsederken "Bir obada birlik yok ise, o oba halkı köle olmaya mahkûmdur" diyen Manas destanından da bahsetmenin uygun olacağını düşünüyorum. Türk mitolojisinden ve bozkır kültüründen derin izler taşımakla birlikte Yaratılış ve Türeyiş, Göç, Ergenekon, Şu, Oğuz Kağan gibi diğer Türk destanlarından bağımsız olarak Kırgız Türklerinin destanı olma özelliğinin yanında bir milyon beyite varan hacmi ile de dünyanın en büyük destanı olma özelliğini taşıyan Manas destanı;
Kırgız kahramanı Manas'ın doğumu, beşikte iken konuşmaya başlaması "Dört ulu peygamber" tarafından Manas isminin verilmesi, büyümesi, ilahi bir güç tarafından korunması, hatta üç defa ayrı zamanlarda ölmesindeki Kırgız Türkleri için anlamı, Kırgızların ortak bir bayrak altında toplanmasındaki başarısını ve geri dönmemek adına ruhunun son kez uçmağa varması ile de
Kırgızlar arasındaki iç çekişmeler ve iktidar mücadelesi ile birlikte milletin zor anlarının yeniden başlamasının neden ve sonuçlarının da anlatıldığı bu büyük destan sadece Kırgız Türkeri’nin değil dünya Türklüğünün bir yol haritası gibidir.
Ayrıca destanın bütününü ve bazı kısımlarını ezber olarak kopuz çalıp türküler söyleyerek anlatan, el kol ve baş hareketleriyle de destan kahramanlarının konuşmalarını yer ve olaya uygun biçimde ses tonlarıyla canlandıran, ozanlara da Manasçı denir...
Sekiz yılda tamamlanıp, Uluslararası Sivil inisiyatif gazetesinde yayınlanmış olan, her okuduğumda beni ayrı ayrı hayal ve umutlara taşıyan müthiş bir şiirdir..
"Bir kırgız gülüne şiir
Ey Asya bakışlı kız,
Ey Kutlu Kırgız atır toosunda açan gül…
Hangi çağlardan çıkıp geldin sen, söyle…
Bir Hun ulamışıdır bakışların senin
“Yaratılsın yer”
“Yaratılsın gök” buyruğu verende Ülgen Tanrı
Bahadırlara
Ve akıncı yolu gözleyen anaların adaklı bakışlarına
Ve kamların dokuz kat göğe çıkan kutlu dileklerine
Yer üstüne, gök üstüne, su üstüne yemin etmiş âşıklara yol gösteren
Ötüken göğünün Çolpan Yıldızıdır gözlerin
Bir ince hüzün oynaşıyor bakışlarında
Hangi koyağın maralından miras gözlerin?
Issık Göl suyunda mı yeşerttin gülüşlerini sen?
Gülüşün çiçeğe durmasıdır Sarı Çelek Yaylası’nın
Gülüşün ay doğmasıdır Asya gecelerine
Sen gülünce bir deli tay şaha kalkıyor içimde Heeeyyy Kırgız Gülü…
Gülüşün ve tay kişnemesi,
Ve uzanışım bir Ergenekon çağına…
Kırgız nakışlı bir boz üy
Elinde ekmek ve tuz ve kımız bir Şaman kadın yürekler sırdaşı
Ekmek hakkına,
Tuz hakkına
Ve içtiğim kısrak sütü hakkına
Kızuulanır başım Kırgız gülüşünle…
Çağlar serpilir içime avuç avuç
Gülüşün, Ergenekon tutsağı eder beni Kırgız Gülü…
Uzat saçlarını tutunayım
Çıkar beni bu Ergenekon’dan
Çıkar beni heeeyy Kırgız Gülü…
Telli turnalar sökün eder Sibir elinden tan vakti
Bir ağıt kopar bakışlarından kirpiklerine kadar
Kamlançu yurdunda Dokuz Oğuz
Dokuz Oğuz yurdunda Kut Dağı
Yarılır dokuz yerinden Göktanrı süyüncü Gök Kız töresi
Bir velvele tutar dağı taşı
Toplanır ev bark, toplanır bala çağa
Yüreklerde arta kalanların sızısı
Başlar yeni bir gurbet seferi
Yola düşer acılı kervanlar
Başlar bir göç asırlarca bitmeyen
Bazen Manas olurum, bazen Dedem Korkut
Destanlara sığınırım
Altta yer yarılır, üstte gök çöker
Ya ölürüm, ya tutsak olurum eloğluna
İhanete can veririm, vebalim yok
Horasan çinilerinde Buhara’nın gözyaşı
Meçhul şehirlerin küflü zindan duvarlarında
Mir Seyit’in, Mağcan’ın, Olonko’nun
Ve Kazan sokaklarında Kul Şerif’in kanı sızmakta
Bir çelik mavisi hançer ağzı yalazlanmakta Osman Batur’un boğazında
Kurur Ceyhun’un damarları, Aral Azrail’e teslim
Ürkünlerde düşerim, uğruna can verdiğim toprağa
Nerede Cengiz yasası, nerede orduları Timur’un
Kandahar ve Pamir ve Babür’ü emziren dağlarda
Ölüm kol geziyor
Slavlı namlu uçlarında can veriyor Hazaralı çocuklar
Atlantikli tanklar Mezar-ı Şerif’te mezarları eziyor
Kaderin Asya’nın kaderi
Kederin Asya’nın kederidir Kırgız Gülü…
Hükmüm geçmez oldu bu yerlerde
El hükmüne boyun büktüm.
Oğullarım köle
Kızlarım cariye
Elim yurdum tutsak oldu
Bey bildim güvendim,
Han bildim buyruk aldım
Kimi Mankurt çıktı, kimi Köskaman
Ne sevdalar, ne ayrılıklar gördüm ben
Kaç kırgının kılıç yarası var tenimde
Hangi bahadırın kargısıdır kirpiklerin?
Bir gün gideceğim buralardan
Yine kar yağacak Ala Toolar başına
Yine boz bulanık akacak coşkun Alarça suyu
Balasagun’da balballar sonsuzluğu soluyacak ağır ağır
Irlar koşulacak surnay ağıtlarına, kopuz tellerine
Gülüşün kalacak aklımda
Ve sesin
Ve bir de
Bakışların çağlar ötesinden…
Bir yanda sen, bir yanda özlemim bu yurtlara
Çifte sancıyacak yüreğim eeeyy Kırgız Gülü
Ve ben yine uzak iklim türküleri söyleyeceğim menzilsiz yollarda
Dudağımda çağlar aşıp gelen Hun türküleri"
Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi