Bugun...


Cahit GÜNAY

facebook-paylas
TÜRKLER VE ŞEHADET
Tarih: 31-07-2019 11:10:00 Güncelleme: 31-07-2019 11:10:00


1-Dünyanın ilk düzenli ordusunu kuran Türkler, fetih ettikleri şehirlerin huzurlarını sağlamayı görev bilmekle birlikte, yurdunu savunmayı ve bu uğurda ölmeyi de en ulvi makam saymışlardır.

 Milletimiz, Kül Tigin'in de dediği gibi

"Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu ölmek için türemiştir" diye düşünmüş, ölümsüzlüğe ulaşmayı da, er meydanında bedenlerini toprağa teslim ettikten hemen sonra, ruhlarıyla sonsuzluğa uçarak yaşanılacağına inanmışlardır.

Bu duruma, kutsal kitapta yazılanların yaşam şekilleriyle örtüşmesi, Türklerin İslam’ı kabulü ile de farklı bir anlam yüklemiştir.

  Ayeti kerimede buyuruyor ki: Her canlı ölümü tadacaktır, yine başka bir ayeti kerime de de:

"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın, Bilakis onlar diridirler." Allah'ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rablerinin yanında rızklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korkunun bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Böyle bir şerefli inanış ve adanmışlıkla Türkler yaşarken ölümü öldürmeyi başarıp, inandığı değerleri için çıktığı yoldan geri dönmemişlerdir.

Kahramanlık onlar için;

"Ne yalnız bir yükseliş demektir, ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.

Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir. Kahramanlık, saldırıp bir daha dönmemektir" gibi, şerefli bir adımdır ve vatanı milleti devleti için ihtiyaç zamanında savaştan kaçanlara iyi gözle bakılmadığını da yine Atsız şu mısraları ile izah etmiştir:

"Anlamayız hayatı felsefeyle, ilimle, hayat çelik ellerle atılan zar olmalı.

Rahat yatakta ölmek acep olmaz mı çile, kanlı sınır boyları bize mezar olmalı."

"Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz, çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı'na

Hâlbuki yoldaşını bırakıp kaçanların değişilir topu da bir sokak kaltağına."

2-İşte bu ruhla, yedi Azerbaycanlı Türk polisi 90’lı yıllarda başlayan savaşta, topraklarını korumak için sefere çıkmış, büyük başarılar elde edip bölgelerinde yaşanacak ikinci bir Hocalı katliamının önüne geçerek, kendileri de Haziran ayının Yirmibeş’inde kurumuş yaprak gibi yere düşerek, asil kanlarıyla toprağı emzirdikten hemen sonra, bütün doğanın uyanmak için  Nevruz’u beklemeleri gibi, sonsuzluğa uçan İsmail'ler de yeniden doğmak için serhat sınırlarında, Turan'ı beklemeye koyulmuşlardır, tam da kırk çerisiyle Kürşad, Enver, Mubariz, Cengiz Mustafayev, Ömer Halis Demir, Fetih Sekin, Kemal Özdoğan.... ve binlerce yiğit kahramanlar gibi

   Ne var ki, İsmail ve altı arkadaşının naaşlarından korkan Ermeniler, 1941-1945 yılları arasındaki savaşta şehadete eren dedeleri, İsmayılov İsmayıl Qoca oğlu gibi onlarında mezarlarını ailelerine hasret bırakarak, ruhlarıyla

("Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber sana ağuşunu açmış duruyor peygamber") peygamberlerinin yanına koşarken, mezarsız oldukları sanılanların aksine, bedenlerini de, yeryüzünde yaşayan her Türkün yüreklerine birer mezar kazarak, Turan topraklarına emanet eder gibi emanet etmişlerdir...

   İşte bu nedenledir ki Türk'ün kanının aktığı her yer Türk'ün kutsalı ve Kızıl Elma’sıdır...

   Allah a emanet olunuz...

Cahit GÜNAY Şair & Yazar



Bu yazı 2549 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI