Son zamanlarda ki işlerimin yoğunluğu ve bir takım sebeplerden dolayı Çukurova Edebiyatçılar derneğinin bu yıl 6.sının düzenlendiği Adana'da Türk dünyası Şiir ve müzik festivali programa katılıp katılmamam konusunda ki gelgitlerim, yüreğimi bir hayli yorsa da, Dostlarıma vermiş olduğum vuslat sözünün zamanı yaklaştıkça
"Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam" dizelerini dilim çoktan mırıldanmaya başlamıştı bile.
Bu aralar gözlerimin, karşıdan gelen araç ışıklarından rahatsız olduğunu bilmiş olmama rağmen, zamandan tasarruf etmek için bütün yolculuklarımı yinede geceleri yapmaya özen gösteriyorum, İşte tamda o yolculuklarımdan biri başlamak üzereyken, Elazığ semalarında ki gök gürültüsünden korkup kaçan yağmur damlaları bardaktan boşanırcasına arabanın camını bütün ihtişamı ile bende burdayım der gibi dövmeye başladı... Bunda da var bir hikmet. Belkide gökyüzü ardımızdan su döküyordur deyip koyulu verdim, sabahı Adana'da avuclama planını da yaparak kendim bana misafir, başladı yolculuğum.
Bu gece, kendime büyük işler düşüyor. Beni sabaha kadar konuşturacak ve uyutmayacak
...
Önce kendime nasıl olsa dost ziyaretine gidiyoruz, çokta önemli değil ama bize söz verilirse ne okuyalım diye sordum.
Oda sıraladı tabi; ortam Karabağ'ı ve Karabağ'ın şehirlerine dikkat çekecek bir ortam ise;
"Geleceğiz diyorduk işte şimdi burdayız
Sanmayın bıçak sırtı sanmayın ki surdayız
Turan için bu sefer kutsal olan turdayız
En güzel türküsünü bize söylerken silah
Karabağ'da gül açsın yeni güne bismillah
Zengilan'lım Ağdam'lım biliyorum özledin
Aldığın nefes gibi adım adım izledin
Çıktın gönül köşküme yıllar yılı gözledin
En güzel türküsünü bize söylerken silah
Karabağ'lı mey içsin yeni güne bismillah
.. "
Yok ortam bizim Türkiye'den giden askerler ile ilgili bir hâle dönerse;
"Yaradana pay ettik, biz kınalı canları
Vatan kokar onların derileri kanları
Resul koymuş isimini çok yücedir şanları
Size şimdi geleni Turana muştu sayın
Görün yıldız aşkını, kıbleye doğan ayın
Caddelerin süsleri gelinliğe şal olsun
Al beyazın yanında mavi yeşil al olsun
Kol kanat gersin kurtlar orda size dal olsun
Yerin üstü kardeşi, yerin altında fayın
Görün yıldız aşkını kıbleye doğan ayın
..."
Yok eğer sahneye çıkan şair dostlar, genelde Karabağ ile ilgili şiir okursa sende yüce Başbuğ ile ilgili
"Câmi ne güzel durur bayrakla karşı karşı
Titretirken semâyı Türk'ün özgürlük marşı
Minareler yelkinir şefkâtle okşar arşı
Dizgin vuramam artık gözümden akan yaşa
Sana şükranlar olsun Gazi Mustafa paşa
Nazlı nazlı tüterken evlerde yanan ocak
Vuslatına GÜN- AYdı şenlendi köşe bucak
Karanfil şehit kanı toprak ebedî kucak
Yazacağız adını; dağa, ovaya, taşa
Sana şükranlar olsun Gazi Mustafa paşa"
Şiirini oku diye kendi kendime önerileri yaparken
Birde telefon çalmaya başladı telefonunun ucunda Orta Asya yazarları ve Tarihçileri sözcüsü Yangi Ovoz Bey, anlata bildiği kadar ki Türkçesi ile
-Abi! abi! Ben Ankara'ya geldim Ilgar Bey'e söylede beni arasın diye konuşuyordu. Ilgar Bey'le konuşup bilmediğimiz Ankara sokaklarında Fatma kadının lokantasının tarifini yaptım, Halkın adamı Salih Aydoğdu agabey duymasın, hemde Navagasyon ile yarım saate kalmadan, paralı yolada sapmadan buluşturduk onları.
Sabah olduğunda arayan Ayşe Xanlarqizi, "ağabey biz geldik, sen neredesin" dediğinde, bende çoktan bizim için ayrılmış olan otele geçtiğimizi söyledim...sonra bütün guruplar yorgun argın ama bir o kadarda özlemle önceden tanışmış oldukları dostları ile kucaklaşıp mutlu oluyorlardı... Ne çabuk ta geçti, öğle sonrasına kadar olan serbest zaman ve nihayetinde ellerimizde Türk bayrakları ile yüce Başbuğun huzuruna çıkıp aile fotoğrafı çektirdik... Ben anıt programında hemen sonra guruptan ayrılarak akşam ki şiir dinletisinin yapılacağı saate kadar olan zamanı
Başka bir proğrama katılarak geçirdim. Nihayet akşam ki program,
Yaşar Kemal kültür salonunda başladı, herkes yorğun olmasına rağmen, öylesine güzel akıcı bir program oluyordu ki kimse programı provoke etmiyor, sadece şair arkadaşlarının okudukları şiirlere odaklanıyorlardı.
Artık zaman birinci günü bitirmeye hazırlanırken, ismim şiir okumam için sahneye davet edildi, önceden seçtiğim şiirlerin bu saatte okunulmasının uygun olmayacağını düşündüğüm bir anda, yine imdadıma Can yoldaşım Stare yetişti.
Ah Stare!
Rüzgâr nasıl dağıtır saçlarını,
Gözlerin nasıl büyür gözlerimde
Dudakların diyorum Stare, dudakların.
Bırak limanı olmasın
Yüzüne süzülen yaşların.
Isıtmasınlar, yolcu satıcıları çayları
Küf kokan bardaklarında.
Ellerinin yeter martıları beslediği,
Yeter kurumuş simitleri
Avucunda ovduğun Stare.
Kıskanıyorum anlamıyor musun?
Seninleyken martıları.
Stare, Deniz kokluyor saçlarını
Al beyaza dönüyor umutlarım
Güneş tenini okşarken bedeninde
Rıhtım seni izliyor Stare,
Kapatma gözlerini, üşüyorum.
Diye biten dizelerini okuyup ayrıldım sahneden... (Devam edecek)
Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi