STARE’YE NOTLAR (1 - 2)
Yeşilin her tonuyla bezenmiş narçiçekleri arasında sızıp gelen mis gibi portakal kokusu kaplayıverirken içimi.
Gözlerimde film şeridi gibi geçer, Yetmişlik ninemin yeni fırçalanmış inci tanesi dişlerine benzeyen kaldırım taşları arasında, yürüdüğün tadilatı bitmemiş patika yollar.
Sonra Gökkuşağı altında, suları ıslatamamanın verdiği eziklik ile ahmakıslatan kırkikindi yağmuru,
Sevgi Adası’na komşu, Florasan kaçkını, özgürlük budalası, Mutluluk sarhoşu yakamoz ve rengârenk ışıklarını iç denizin dudaklarında söndürüp, Sokak dilberi edasında, dalgalarla sevişerek, raks eden, emanet lambalar fırından yeni çıkmış ekmek gibi, sımsıcak, yaşanılmış, en güzel aşklara el sallar Ziya Gökalp'in memleketi Diyarbakır surlarında.
Atsız Konçuy'da Enver Naciye’de yaşamış mıydı bunları diyerek iç çekerim sen aklıma düşünde.
Oysa ben kendi gerçeklerimden kaçamam, yalnızlığım, boğar çığlıklarımı. Buralarda havalar güz, hazan çoktan giydirdi Harput'un sırtlarına matemini, yürüdüğüm yollar, umudunu yitiren bir sürü, akıbetini rüzgâra bırakmış, üzerlerine basacağımdan korkup ayaklarıma kapanan yapraklarla dolu, ben sotesine çekiyorum hayatı yıllanmış çam ağaçlarının altında seyretmeye başlarken şehri.
Bir yanımın firari hayalleri kuzguncuk muhabbetlerinde misafir
Diğer yanımın kahrolası gelgitleri, yine unutturdular çayı bana
Güya elimi ısıtıp, dertleşecek, meydan okuyacaktım kanyaklı gecelere inat, ince belli şebnemleri emziren cam bardakta.
Oysa Stare kömürü çoktan üşütmeyi başarmıştı, semaverin koynunda. Beynim, bedenim, yüreğim yıkanmayı unutmuş saçlar gibi, Karma karışık bu aralar iç içe, umarsız düşlerim bile, bir milyon mutluluk yaşar bir milyon mutluluk öldürürken içimde.
Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi