Bugun...


Cahit GÜNAY

facebook-paylas
ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI ŞİİR MÜZİK FESTİVALİNDEN (Kendime Notlar 29)
Tarih: 18-08-2020 22:59:00 Güncelleme: 18-08-2020 22:59:00


ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI ŞİİR MÜZİK FESTİVALİNDEN (Kendime Notlar 29)

İlham nasıl şehit olmuş biliyor musunuz acaba? Dediğimde; Aysel Fikret araya girerek abi, İlham; 1990 yılının 20 yanvarında, yani size göre Ocak ayının 20 sinde yaşanılan olayların ilk şehitlerindendir. Rus ordusunun Azerbaycan'a hücum etmesi ile ebediyete intikal etti diye konuşurken, buğulu gözleri ile Adile hanım, Cahit bey! Bir bilseniz? Kaç aile; sağır dünyanın, gözleri önünde, babasız, annesiz, evlatsız, eşsiz kaldı?

19 Ocak akşamı idi, genç çiftler evlerinde abla ve kardeşlerini misafir ettiler. Onlar evden ayrılır ayrılmaz da, İlham ve Fariza ise İlham'ın şehrin diğer yakasında oturan kardeşinin yanlarına gittiler. Aslında İlham'ın amacı, evdeşini, evde yalnız bırakmamak için abisinin evine bırakmak, oradan da arkadaşları ile buluşmaktı. Herkes dışarıda iken, savaşçı bir ruha sahip olan İlham da zaten evde oturamazdı ki.

Bu günlerde, Bakü'de yaşayanlar, kendi içlerinde birer kurt yalnızlığı yaşamış olsalar dahi, sokakları doldurarak, sokakları kaderlerine teslim etmek istemiyorlar, Azerbaycan'ın Sovyetler Birliği'nden ayrılışını arzuluyor,  buram buram özgürlük bağımsızlık kokluyorlardı.

İlham'lar, abilerinin evlerine geldiklerinde, aniden kesilmiş olan elektrikler, İlham'ın abisine “kötü şeyler olacak, hiss ediyorum, demesine sebep olmuştu. İlhan yavaş, yavaş ayağa kalkıp Fariza size emanet” deyip, Fariza'nın da önüne geçip dur! Gitme diye yakarışlarına da aldırış etmeden İlham, “Arkadaşlarımın yanında olmalıyım, böyle bir zamanda evde oturamam. Bekle, gelip seni alacağım” diyerek kapıya doğru yönelir. Kapıdan çıkarken de, geri dönüp abisinin çok sevdiği oğlunu kucağına alıp, öpüp-koklayarak bir daha seni göre bilir miyim diye dudaklarında süzülen sözleri de kız kardeşi tarafından duyulur.

(1990 Ocağı 19'unu 20'sine bağlayan gece Azerbaycanlıların bağımsızlık taleplerine karşı Sovyet Ordusu son defa Bakü'den çıkarken, sokaklara çıkan silahsız insanların üzerine tankla, topla, son model askeri silahlarla girer ve katliamı gerçekleştirir.)

İlham'ın uzaktan gelen silah seslerinin gittikçe yaklaştığını duyması, arkadaşlarından birkaç tanesinin şehadete erdiğini görmesi, kendi sonlarının da bilincinde, diğer kalan arkadaşları ile birlikte, ellerinde sopalarla Rus tanklarının üzerinde yürümesi, işte o son yürüyüşüdür.

 “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”

Sabaha karşı İlham'ın annesi ve abisi İlham'ı aramaya gider. Sokaklar ölü ve yaralılarla dolu...

Sokaklarda bulamadıkları ilhamı hastanede ölüler arasında bulurlar. Kurşun ciğerini parçalamış... Adile Nezer anlatmaya devam ettikçe de belli ki İlham'ın ciğerini parcalayan o kurşunlar, Adile hanımında yüreğini parçalamaya devam ediyordu...

Adile hanımın rahatsızlığını fark etmiş olmalı ki, Narıngül hanım, araya girerek ah Cahit bey! Bizler o gece sabaha kadar uyumadan hep birlikte sokaklarda idik. Şehitlerimizi yaralılarımızı kaldırıp onların yaralarını sarmaya çalıştık ve sokakta yalnız yapa yalnız, yere düşmüş bir bayrak gördüm, o gün, o bayrak, Azerbaycan kadar yalnız, bir o kadar üzgündü. Belki bir şehidin elinde düşmüş, belki de bir gazinin kaybettiği direncinin nişanesi olarak orta yerde öylesine duruyordu... Hepimiz vatanız! Hepimiz bayrak! Diye bağırdığımı söylüyorlar, o gün, beni orda gören dostlarım.  Oysa ben kendimin bile farkında olmadan

 

"Bayrakları

Toprak üste atmayın!

Toprağı betnimizle

hifz etmeqe hazırız!

 

Bayrak güllə saklamır,

Toprak gülle keçirmir.

Biz bir az da bayrağız,

Biz bir az da toprağız,

Betnimizde gülleler...

Cismimiz çilenmiş kan,

Kanda döyüş havası.

Biz hepimiz veteniz

Toprakla bayrak arası! "

Sözleri dökülü vermişti dilimden...

Adile hanım, boğazında düğümlenen sözlere hâkim olamıyor, çatallaşmış ses tonu ile biliyor musun Cahit bey? Fariza, İlham'ın cesedini görünce yerinde donar. Sevgili kocasını mezarlığa götürürken çıplak ayakla peşinden koşar ve tabutuna yaklaşarak "Hey İlham, bir an önce sana geleceğim" diye bağırarak, ağlamaya başlayan

Fariza, o andan itibaren kendini toparlayamaz ve cenazeden sonra babasına yaklaşarak  "Baba ben şapka değilim ki, baştanbaşa konulayım...” sözlerinin anlamı da ilerleyen günlerde belli olur. Demek ki, Fariza, kafasında İlham'ına en erken şekilde kavuşmanın planlarını yapıyordu.

Aynı günün akşamı, Fariza alt kattaki odalardan birine çekilip, İlham'ın kendisine hediye olarak aldığı eşarbı da başına bağlayarak kendini yakmak istemesine son anda yengesi görerek engel olur.

Ama kafasında ki plandan asla vaz geçmeyen Fariza, iki gün sonra evde yalnız kaldığı bir sırada, bir yanında İlham'ın resimleri, diğer tarafta düğünde giydiği gelinlik ve sinesinde sakladığı, altı aylık bebeği ile  hayatı gibi eksik bırakıp bitiremediği "Benim için ağlamayın, İlham olmadan yaşayamam" yazılı mektubun üzerine, doğmamış çocuğu ile birlikte, öylece yığılıp kalırlar. Sonrada tüm Azerbeycan halkının yüreğine akıttığı gözyaşları eşliğinde, soğumamış İlhamlar'ının sıcacık bedenlerinin yanına gömülürler...

Ortalık buz kesmişti. Sessizliğimiz "Abi yemekler hazır birazdan Yaşar Usta'da gelecek" sözleri ile kesildi ama kimsenin yemek yiyecek hali bile kalmamıştı...

Aysel Xanlarqizi, abi durun size bir şiir okuyayım dediğinde ortamın kara bulutları açılır diye düşünmüştüm...

 

"Tanrısına tapınıb, Tanrısından güc alıb,

Ox-yayıynan tanınıb, qılıncıyla ucalıb.

Yeri-göyü fəth edib, ulduzlardan bac alıb,

Adını eşidəndə düşmən udub sarısın,

Türk özünü qorumur, Tanrı Türkü qorusun.

 

Uşaq kimi aldanan, Qorqud kimi ağıllı,

Dili sərt – hünər dili, bayatılı, nağıllı.

Yer üzünə ulduz tək, səpələnib, dağılıb,

Ana yurddu türklərə bu dünyanın yarısı,

Türk özünü qorumur, Tanrı Türkü qorusun."

Hiç te öyle olmadı, şiir, müthiş okuma gırtlağı olan, Aysel hanımın dudaklarında, sanki yeniden doğuyordu ama nakarat kısmı olan "Türk özünü qorumur, Tanrı Türkü qorusun." Sözleri herkes tarafından ortak olarak haykırıldı.

-Aysel, ben bu şiiri duymuştum galiba, harika sözler, şiir kimin dediğimde?

Masamızın diğer Aysel'i, Aysel Fikret, ağabey bu şiir benim babamın, Babam Türk dünyasının meşhur şairlerinden "Fikret Sadıq" ya Aysel! Siz Fikret Sadıq'ın mı kızısınız? A! Çok öncelerde okumuştum şiirlerini, babanız olması, sizin gibi bir şair, sizin gibi asil bir evlat bırakmış olması ne kadar güzel. Allah rahmet eylesin inşallah.

-Abi kebapları soğutmuşsunuz. Keşke hem yeseniz, hem de konuşsanız.

-Yok, yok ustam kebaplar harika, hem yiyor, hem de konuşuyoruz. Ayrıca bizim Aysel'inde gözlerine bakarak, bak Aysel sümüklü (kemikli) et nasıl görünüyor? Vallahi kebapların hepisi çok güzel, giderken bunların tarifini mutlaka almalıyım. Sahi ustam, bu içtiğimiz şalgamdı değil mi?

-Evet şalgam

Ben Azerbaycan’da yapabilir miyim?

-Yapabilirsiniz tabi...

Abi senin o anlattığın ne idi,

-Şırdan, Aysel onu yapmak biraz zordur.

-Belki otele giderken yol üzerinde ki tezgâhların birinde onunda tadına bakabiliriz. Şırdan, şırdan tezgâhlarında satılır. Sakatat türüdür, bir çeşit hayvanın karın kısmının üst bölgesinde olan kursağın, pirinç ile doldurulması... (Devam Edecek)

Cahit Günay Şair-Yazar & GönülElçisi



Bu yazı 3101 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI