Bugun...


Cahit GÜNAY

facebook-paylas
ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI ŞİİR & MÜZİK FESTİVALİNDEN (Kendime Notlar 35)
Tarih: 06-10-2020 21:16:00 Güncelleme: 06-10-2020 21:16:00


Hep birlikte el sallıyor iken gidenlerin ardından, içimizde oluşan, gitmek mi yoksa kalmak mı zor? Sorusuna binlerce serçe feda ediyorduk. Gittiler geldiklerinin tam da aksine, sessiz sedasız bir hoş seda bırakarak gittiler.

Dünyanın dört bir yanından gelen yüzlerce Turan gönüllü misafirin yükünü omuzlamaya çalışan, yüreği Çukurova kadar geniş, başı Toroslar kadar dik bir şekilde, üç koca gün geçiren Halise hanımın, elleri, ayakları, dudakları titriyorken ayakta kalmakta bile güçlük çekiyordu.. Dokunsan ağlayacak, tutmasan düşecek gibi gözleri madenci fenerini yansıtan bir halde bakıp duruyordu boşluğa...

-Yapma başkan, hadi bir çay içelim rahatlarsın dediğimde, sanki tam da onu bekliyormuş gibi, buğulanmış gözleri, yanağına doğru domur domur ıslaklarını yüzdürmeye başlamıştı bile, kısık bir sesle sanki kırk boğum gırtlağında ancak "onlar bizim ailelerimiz" ifadesini kullanabilmişti, 

-Evet, başkan ailelerimiz, hatta dünyanın neresinde yaşıyorsa yaşasın, Türkçe çarpan her yürek, yüreğimizde atar. Sizi anlayabiliyorum demiş olmama rağmen, bir türlü kabul edemiyordu. Ben Halise hanımı, yıllardır tanırım, ama hiç bu kadar karamsar bir ruh halinde görmüşlüğüm yoktu.. Sanki ağlamak istiyormuş da, kelimelerim arasında kendine kelime kovalıyormuş gibi idi.

Öyle deme Cahit Bey, kim bilir tekrar görüşebilir miyiz? Belki onlar buralara geldiğinde biz buralarda olmayız, belki biz oralara gittiğimizde onlar oralarda olmazlar, ölüm kalım dünyası, bak, geçen festivalde Necati Coşkun, Mehmet Nacar ağabeyler vardı, dağ gibi adamlardı, rahmetli oldular..

-"Allah rahmet eylesin" mukadderat başkan, bu herkes için kaçınılmaz bir son, ne diyordu Necip Fazıl, "yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya..." Sıkma canını,

Hadi otele geçip elimizi yüzümüzü yıkayıp, Birer çay içelim, ben de geceye kalmayayım yol uzun...

-Başkan! -Başkan!

 Efendim

-Başkan kulağın!

Ya kanıyor mu yine?

-Evet, kötü olmuş bu defa.

Ya biliyor musun Cahit Bey hiç geçmedi bu aralar kulak ağrım.

-Geçmez başkan! Geçmez! Dinlenmezsen, doktora gitmezsen geçmez!

  Ya nasıl gideyim, nasıl dinleneyim sanki vaktim mi vardı...

Lanet olası bu kulak ağrımda, program sürecine denk geldi.

-Yok, başkan bu kulak ağrın programa denk gelmedi, belki de senin stresin tetikledi...

Ya Cahit Bey, boş ver o geçer de program nasıldı?

-Hadi şu otelde bana bir çay ısmarla yoksa ağzımdan bir tek kelime bile almazsın...

Tamam, öyleyse geçelim.

-Cay nasıl başkan

Çok iyi geldi, çok güzel imiş.

-Evet, başkan, programda çay gibi bir şey idi, her şey güzeldi yani,

-Bakın, Şamana “Zehir nedir?” diye sormuşlar, “İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir” demiş: “Güç, yiyecek, ego, hırs, kıskançlık, korku, öfke, kendini beğenmişlik, hatta iyi niyet...”

İnanın bu şartlarda bu programın altından kalkmak ancak böyle olurdu, zaten bundan iyisi de  "Şam'da tatlı" yani diğer bir deyişle ihtiyacımız olandan fazlada olurdu ki, o da, Şaman öğretisinde bahsedilen zehrin tarifinin cevabı olurdu. Zaten yalnız başına ancak bu kadar olurdu,

-Hiç sana yalnız kurt dediler mi başkan,

Yok demediler,

- Dediler başkan, biraz önce ben dedim.

İlahi Cahit Bey'

Sahi Cahit Bey arkadaşlardan kalbini kırdıklarımız olmuş mudur?

-Olmuştur başkan,

Yapma ya kötü olmuş, yok başkan kötü olmamıştır, insanlar buraya ağırlanmaya değil, ağırlamaya gelir, herkes birinin ailesi, herkes ev sahibi ise, kalplerinin kırılmalarının sorunu da, onların bizzatihi kendi sorunudur.  Şahsen ben buraya, yeni yeni kardeşler, dostlar arkadaşlar kazanmaya geliyorum, sizin yaptığınız veya yapamadığınız şeylerin çoğu benim umrumda bile değil, yine de Allah sizden razı olsun, Güneşin gezegenleri başına topladığı gibi hepimizi yılda bir bile olsa başınıza topluyorsunuz, bakınız şu üç günde en az yüz tane Karabağ hikâyesi dinleyip, kardeşlerimin, arkadaşlarım, dostlarımın dertleri ile dertlendim ve iddia ediyorum başkan, sadece Karabağ değil, hani şu dünyalar güzeli Tebriz'li Somaye hanım vardı ya "bakın gözlerime, Tebriz'i göreceksiniz" diyen işte o kızın memleketi, kızıl kurtların da özgürlüğünü hep birlikte yaşayacağız, bu inancın karşısında hiç bir güç duramaz, acıları öylesine kronikleşmiş ki, Tebriz ve Karabağ azat olmadan dinmeyecek..

  İnşallah Cahit Bey,

  İnşallah, seni Allah konuşturuyor ..

Ama bu defa çok yalnız kaldık be Cahit Bey, Hüseyin Sözlü başkanımın olmayışı bizi çok zorladı, ne bileyim o varken çok farklı idi, bu şartlarda biz bu programı seneye çok zor yaparız.

 -Yaparız başkan sıkma canını

Hatırladın mı? İki festival önce idi kıymetli Burdur mebusumuz, kaliteli yaşam uzmanı, şair, yazar Doç Dr Süleyman Coşkuner ağabey, masamızda otururken

Bir deli DELİ BATTAL hikâyesi anlatmıştı hatırladınız mı?

Hani şu; 1919 yılı Haziran ayında Emirdağ'da halk arasında "Yunan gavuru Emirdağ'a geliyor." söylentisi yayılınca eli silah tutan tüm erkekler Askerlik şubesine giderek başvururlar, gönüllü olarak silah altına alınırlar ve Kuvva-i Milliye Harekatını başlatırlar.

Geride sadece yaşlılar, bedensel engelliler, çocuklar ve Deli Battal isimli bir meczup kalır.

Deli Battal, herkesin kızdırdığı bir delidir, kendisini kızdıran kişileri yakalayınca paçasından tutarak havaya kaldırır, yere çarpar ve herkesi güldürür. Acıkınca bir eve giderek yağlı katmer ve üzüm hoşafı isteyerek karnını doyurur. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı zaten yoksul olan milletimizi daha da yoksullaştırmıştır.  Emirdağlı Kadınlar, yün eğirir ve yünden çorap yaparak Kuvva-i Milliye'ye gönderirler.

Bir gün Deli Battal, İncili Mahallesinde bulunan bir eve giderek bir kalıp sabun ister, sabunu alınca evin karşısındaki çeşmede ayağından çıkardığı topuğu yırtık çorabını ve öküz derisinden yapılmış çarığını köpürterek iyice bir yıkar, çorap ve çarığını elline alarak yalın ayak doğru Askerlik Şubesi binasına gider.

 Yolda bir ayağı dizinden aşağı kesilmiş bir Balkan Savaşı gazisi Deli Battal, senin yalın ayakla gezmen bizim şerefimize dokunur, yanıma gel de sana bir çift çarık vereyim." der ama Deli Battal cevap bile vermeden yoluna devam eder.

Askerlik Şubesi Binasına girerek kapalı bir kapıyı çalarak içeri girer, o esnada Şube Reisi, Kaymakam, Jandarma Komutanı ve Kuvva-i Milliye reisi gizli bir toplantı yapmaktadır, Deli Battal, esas duruşa geçerek tekmil verir:

 "Kuvva-i Milliye Karargahına Deli Battal'dan selam olsun, Kuvva'cılar var olsun, Deli Battal hepinize kurban olsun...

 Duydum ki Mustafa Kemal'in askeri yalın ayakmış, çarığı da delikmiş, Kuvva'cılara yardım için herkes bir şeyler yapıyor.

 Allah şahidimdir ki benim malım mülküm yok.

 Size çoraplarımı getirdim, şimdi yıkadım, vallahi temizdir, çorabımın topuğu azıcık deliktir ama çarığım sapa sağlamdır."

 

Deli battal, çorap ve çarığını teslim ederken ağlamaktadır, göz yaşlarına hakim olamaz ve konuşmasına devam eder:

  "Eskere alın desem, beni yazmayacağınızı biliyorum, Deli Battal'dan Mustafa Kemal Paşa'ya selam olsun, gazanız mübarek olsun.

Haydi bana eyvallah." Deli Battal, odadan asker selamı vererek çıkar ve yalın ayak sokaklarda dolaşmaya başlar.

 Yunan Ordusu Emirdağ'ı işgal edince Yunan kuvvetlerini takip ederek öğrendiklerini ve gördüklerini gizlice Milli Kuvvetlere bildirerek istihbarat elemanı olarak faaliyet gösterir.

 Türk Ordusu 1922 yılı Eylül ayının ilk günlerine Emirdağ'a girdiğinde Yunan Ordusunun gizli silah depolarını komutanlara bildirir, Yunanlılar kaçarken Deli Battal'ı yakalarlar ve kurşuna dizilerek şehit ederler.

Emirdağ'da dikilen heykelinde bir elinde çorabı diğer elinde ise çarığı vardır,

Kahraman şehidimiz Deli Battal'ı ısmarlama tarih kitapları yazmaz, bu kahramanı tarih öğretmenleri bilmez, O, on binlerce Adsız Kahramanlardan biridir, bu adsız kahramanları tanımak ve genç nesillere tanıtmak Devletimize, Milletimize, ecdadımıza, şehit ve gazilerimize karşı bir namus borcumuzdur. Allah Deli Battal gibi kahramanları Türk milletinden eksik etmesin

Demişti hatırladın mı?

Şimdi hatırladım Cahit Bey, işte başkan bizlerin yarın huzuru mahşerde, Deli Battal'lara, Mustafa Kemal'lere vereceğimiz cevaplarımız olmalı, yılmayacak, yorulmayacağız...

Haklısın Cahit Bey, ..

Sizinle konuşunca rahatladım,

- Ben de başkanım, Siz öylesine güzel şeyler yapıyorsunuz ki Türk milletinin kurtuluş reçetesi olan, Dilde, fikirde işte birlik reçetesinin, tamda göbeğindesiniz ve çalışmalarınızı çok önemsiyor, kıymete değer buluyorum,  biz inanıyoruz ki,  Allah nurunu tamamlayacak, gelecek Türk asrı olacaktır ve siz, biz, hepimiz burada karınca kararınca, Peygamber efendimizin övdüğü millete hizmet etmenin onurunu yaşıyor, yaşamaya devam edeceğiz inşallah...

-Allah sizden razı olsun başkanım.

Sizden de Cahit Bey' çok emeğiniz geçti hakkınızı helâl ediniz.

 -Ne demek başkanım helâl olsun..

Uygun görürseniz bende yollanayım artık, daha yolumuz uzun, çok da  geceye kalmayayım...

  Allah yolunuz açık etsin kardeşim, biz birlikte Türkiye, Biz Birlikte Türk’üz!

 -Haklısın başkanım, biz birlikte Turan'ız diyerek ayrıldım, Halise Tekbaş hanımın efendinin yanında ve  Bu yılkı festivalde de..

Yine ayrılırken;

 

"Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden

Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.

Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden

İtler bile gülecek kimsesizliğimize

 

Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...

Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.

Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların

Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda.

 

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;

Çünkü bu yol kutludur gider Tanrı Dağına.

Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin

Değişilir topu éda bir sokak kaltağına.

 

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...

Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.

Bakarsın aldanmışsın gördüğün bir seraptır

Sevimli bir hayale açılırken kolların.

 

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!

Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!

Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.

Düştüğü yer uzakta “DİLEK” adlı bir saray.

 

O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri

Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.

Hepsi sussa da “Kür şad” uzatarak elini;

“Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun! ” diyecek."

Sözleri ile veda ettim.

Haftaya “Son Söz” ile devam edecek

Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi



Bu yazı 3026 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI