Otelin lobisinde çay içerken: "Ben Senem" dedi, Telli Senem. "Borça'dan geliyorum" Hayretler içindeydim, ilk kez Telli Senem isminde birisi ile karşılaşıyordum: "Kusura bakmayın, çok şaşırdım" dedim.
"Bizde Telli Senem çok" dedi ve güldü. Ben de "Cahit efendim, Cahit Günay. Osman Ağa'nın memleketi Elbistan'dan geliyorum" deyince, bu defa şaşırma sırası Telli Senem'de idi.
"Kim ki Osman ağa, ben tanımıyorum" diye sordu.
"Telli Senem'in biricik aşkı" diye anlatmaya başladım:
"Çukurova'nın pervasız sıcaklarından kaçarak, Nurhak, Binboğa ve Berit Dağları'nın etekleri başta olmak üzere yaz aylarını geçirmek için; Elbistan, Afşin ovalarının koynuna saklanan ve Çukurova'nın kavruk, yanık buğday tenli konar göçerleri, o yılda Murat ağa isimli aşiret reislerinin himayesinde üç dört aylığına bölgeye gelmişlerdi. Her yıl olduğu gibi bu yılda, bölgenin güç dengesini elinde bulunduran Ali Ağa oğlu Osman'a bölgeyi gezmesini ve yeni göçenlerden vergilerini alarak dönmesini buyurmuştu. Osman bölgeye çıkıp Yörük çadırlarını gezerken, yanında dünyalar güzeli kızı Telli Senem'le birlikte Murat ağa karşılamıştı onları:
"Hoş geldiniz beyim, hoş geldiniz" diyordu coşkuyla.
Hemen yanında bulunan kızına dönerek: "Beyin atını bağlayın, beyimizi çadırda ağırlayalım." demişti.
At, Telli Senem' e emanet edilerek geçilmişti oba beyinin büyük kıl çadırına. Senem atı bağladıktan hemen sonra çadıra dönerek', ağalara hizmet etmeye başlamıştı. Herkes bir şeyler konuşuyordu. Osman ağa ise ne konuşulanları duyuyor, nede Telli Senem'in gözlerinden başka bir şeyi görüyordu. Senem anlamıştı; baktı ağaya, göz göze geldiler ve bir çift göz ateşi yaktı kavurdu onları.
Ağa alıp atını yanına ayrılırken oradan Senem'in yüreğine şimdiye kadar yüklenmemiş ağırlıkta alevden bir yürek bırakıp gitmişti öylece. Ağanın yürek yangınını ne Tanır'ın soğuk suları söndürüyor, ne de Ağa'nın bu halini bilenlerin nasihatleri. Öyle ya Osman bir ağa oğlu, Senem bir konargöçer, hiç olur muydu davul bile dengi dengine çalardı. Osman duymuyordu bile, gitti görüştü kaçak göçek de olsa Senem'le. Artık bütün bölge bu aşkı konuşuyordu ikna edemediler ailelerini. Tabi farklı araştırma örnekleri olsa da
"Kız sen İstanbul'un neresindensin?" "Yol ver dağlar yol ver bana" ve "Garipçe garipçe" gibi yüzlerce şiirini yorumcuların dudaklarına emanet edip Türk Edebiyatı'na kazandıran üç asra yaklaşan bir hikâyenin kahramanı Osman Ağa'nın soy takipçisi şair Rahmetli Hacı Yener ve yeğenleri Ozan Penahi ustanın sazıyla anlattıklarını ev odası ortamında dinleyerek büyüme şansını yaşamış akrabaları olarak anlatılanlar ışığında.
Osman ağa ile Telli Senem kendilerinin kaçmaktan başka bir şansın olmadığını düşünüp, kaçarak evlenmek için sözleşirler. Bunu duyan Ali Ağa: "Bir göçebenin kızını haneme gelin mi getireceğim" diyerek, o öfkeyle atını çadırların olduğu bölgeye sürerek kovar onları.
"Bir daha bu topraklar sizleri görmeyecek!" diye sıkı sıkı tembih ederek, Çukurova'nın cehennem sıcaklığını andıran yerleşkelerine. Ve koparılır genç âşıklar bir birlerinden yürekleri koparcasına. İletişimin olmadığı zamanların işkencesini en kılcal damarlarında hissederek, çok uzun bir süre arar Senem'ini Toroslar'ın eteklerinde.
60-70 yıl geçer beli bükülüp, dizleri tutmaz olan Osman Ağa'nın gözlerine katarak (Perde) iner göremez artık dünyayı ki Telli Senem'i görmediği dünyada onun için çokta önemli değildir zaten. Bir gün Agop isminde Ermeni bir seyyar Satıcı (Çerçi) gelir Ağa'nın konağına, kimsenin olmadığı bir ortamda: "Ağam" der, "Sana selâm getirdim. Bir gün Çukurova'nın yörelerinde çerçilik yaparken bir konuşma sırasında; Tanırlı olduğumu söylediğim bir anda, köşesinde oturan yaşlı bir kadın bana dönerek: "Oğlum köyünüzün ağası Osman yaşıyor mu? Yaşıyorsa hali necedir?" diye sordu.
Ben de: "Yaşıyor ama gözlerine katarak indi görmüyor artık, sadece evinde oturuyor dedim." O da bana dönerek: "Yanına gittiğinde, Telli Senem'in selamı var de ve şu emaneti ona verip Telli Senem senin Sanem'in olarak ölümü bekliyormuş de" dedi. Bunu duyan Osman ağa, alarak emaneti çerçinin elinden, basar Senem'in emanetini gözüne. Bastıkça da hıçkıra hıçkıra ağlar. Ağladıkça temizlenir göz pınarları, açar perdelerini tekrardan dünyaya. Ve mırıldanır:
Bir haber geldi de Telli Senem'den
Deli gönül şad olmaya başladı
Gözlerimden damla bile çıkmazken
Coşa coşa çağlamaya başladı
Aşkın cezvesi ocakta kaynar
Durmaz deli gönlüm meydanda oynar
Ermeni, dillerin şekerler çiğner
Tatlı tatlı söz olmaya başladı
Senem'in giydiği frengi sarı
Ölmeden yüzünü göreydim bari
Yıkık değirmenin bozuk çark evi
Suyu geldi düzelmeye başladı
Güller takıp Senem sümbül saçına
Karışıp ta gitti kendi göçüne
Alev düştü şu kalbimin içine
Yanıp yanıp köz olmaya başladı
Atımı getirin binek taşına
Binip gidem şu dağların başına
Senem değmiş yetmiş seksen yaşına
Benimki de yüz olmaya başladı
Şu görünen Binboğa'nın dağları
Gıcı, boran aşılmıyor belleri
Yazıcıoğlu Şerefli'nin Beyleri
Koca Tanır yaz olmaya başladı.
Gibi "Yüzlerce yıl geçse de üstünden, dilden dile yurdumun bütün bölgelerini sıcaklığı ile saran bu sözler dökülüverdi dilinden. "Çok duygulandım, sonra kavuşmuşlar mı acaba?" diye, ardı ardına sorular soruyordu Borçalı'nın Telli senemi.
Borçalı Giorgiya'da evin dördüncü ve son çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduktan hemen sonra, ağır hastalıkla mücadelesini kaybeden annesini ebediyete uğurlamasının ardından, babasının başka bir kadınla evlenmesiyle ne yazık ki sefalet hayatı başlamıştı. Beş yaşına geldiğinde ayakları sakat, dili de Lal bir halde; acımasız bir hayatın içinde bulmuştu kendini. Bir yaz günü bahçede oyun oynarken; mucize eseri önce bardaktan boşanırcasına yağmur, sonra da dolu yağmıştı üstüne. İşte bu mucize sonrasında da Senem'in ayakları tutmaya dili de konuşmaya başlamıştı. İşte tam o gün bu gündür.
"Qərib halın ürəyimi dağladı,
Xatirələr nalə çəkib ağladı.
Dəli könlüm dərdli- dərdli çağladı,
Telli Sənəm,məni bu gün sən ağla.
Hanı öpüş dərdiyum o yanaqlar,
İndi baxıb qəmli könlüm qan ağlar.
Xəzan olub o bağçalar,o bağlar,
Telli Sənəm,məni bu gün sən,ağla.
Qara bəxtim qar altında qalıbdı,
Dərd boynuma qollarını salıbdı.
Fələk mənim laylamı çox çalıbdı,
Telli Sənəm,məni bu gün sən ağla" gibi dilden dile dolaşan, yüzlerce şiirini topladığı dokuz güzel kitap yazmış. Şiirleri birçok programda okunarak, ona onlarca uluslararası ödüller kazandırmış olan Borçalı Telli Senem, Karaisalı meydanında otobüslere binerken yanıma geldi abi Osman Ağa'nın memleketine gidersen Telli Senem'den selâm söyle dedi. Selâm söyle…
Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi