BİRİ ÇARPIYOR BİRİ YAKIYOR BİRİ BOĞUYOR!
Memlekette elektrik, doğalgaz ve su faturaları aldı başını gidiyor! Normal bir gelir düzeyi olan vatandaş bu üçlü zulmün altında ezildikçe ezilmeye başladı.
Asgari ücret adı verilen "Sürünerek yaşa" ve emeklilerin aldığı "Kefen parası" aylıkları ile yaşayanlar her ay ölüp ölüp dirilirken; bir fatura ile yanıyorlar, bir fatura ile çarpılıyorlar ve bir fatura ile adeta boğuluyorlar!
Elektrik, su ve doğalgaz bir insan için “Zorunlu Yaşam İhtiyacıdır.” Yani bunlar olmadan insani bir yaşamdan asla söz edilemez. Hele de çağ üstüne çağ atlayan ülkemizde, dünyanın kıskandığı memleketimizde.
Su faturası elektrik faturası ile yarışır duruma gelmiş, ikisinin toplamı ise doğalgaz faturası ile cilve yapar, oynaşır duruma gelmiş ve vatandaş bu renkli ve sahte cümbüşün olumsuz etkileri ile hem yanar, hem çarpılır hem de boğulur duruma gelmiş durumda.
Her üç fatura ile emeklinin maaşının yarısı giderken, buna eğer varsa ev kirasını da eklerseniz vah o insanların haline. Bu üçlü fatura çetesine Pazar, market, okul, ekmek ve yumurta, zeytin ve diğer zorunlu gıda maddelerini de eklersen gerçekten “Yeme de yanında yat” pozisyonu ortaya çıkıyor.
Emekli ve asgari ücretliye asla zam değil hak olarak enflasyon oranında düzenleme artışının adı anılmaya başladığı andan itibaren, zam yağmuru için herkes adeta pusuya yatıyor. Zamlar ağzına mermi sürülmüş tabanca gibi hazır bekliyor. “Koyan Koyana” adı verilebilecek zamlar sipsivri olarak hedeflere kilitleniyor.
Gündelikçi ve sabit gelirli diğer vatandaşlar ise artık simit + çay hesabının bile şaştığı, böyle bir hesabın bile bu zamanda tarih olduğu durumda ağaç kökü yeme provalarına başlamaları gerektiğine inanmaya başladılar. Enflasyon denen, yoksulun, emeklinin ve asgari ücretli ile diğer kazanç yoksulu(!) zavallıların bir numaralı püsküllü belası olan, resmi rakamlara göre yüzde 85, diğer akademik araştırmacıların tespitine göre yüzde 185, pazara çıkanları yüzde 300 olarak belirlediği enflasyon, ay boyunca baş üstünde giyotin gibi sallanıyor.
Adam, bizi kıskanan Avrupa’da son 40 yılın yüzde 10-15 enflasyon artışı ile yüzsüzce çarşıya pazara çıkamazken biz memleketimizde yüzde 85, yüzde 185 veya yüzde 300 ile göbek atarak yüzümüzü akıyla dolaşıyoruz. Millet yedikçe sesinin kesildiği zamlar ile daha da sessizliğe bürünürken, vatandaşın bu halini, “Ne de sessiz millet! Nede uysal vatandaş! Ne de sadık halk!” diye yorumlarken, bu sessizliğin “Kuzuların Sessizliği” olabileceğini birilerinin unutmamaları gerekir.
Pazarın lüks alışveriş merkezi, marketlerin alışveriş değil mal satılmayan müze gibi olduğu bir memleket düşünün. Çocuğunu aç karna okula gönderenlerin ahını düşünün. İnsanları et ve tavuk bile yiyemez olduğu durumu düşünün, “Torunlarım gelecek ama verecek harçlık yok” diyerek evi terk eden mahcup dedeleri ve emeklileri düşünün. Düşünün, düşünün ve bir kez daha düşünün.