Benim doğduğum coğrafyada, sevdalar öylesine hoyratça yaşanıp bir çırpıda tüketilmez. Birçok aşk, değil maşuku ile paylaşılmak, aşığın yürek yangınlarına emanet ettiği ölüm nikahı gibi muhatabına ulaşmadan sır olarak kalır. Buda, bazen lambada alev üşütür, bazen de zemheride dumanı tütmeyen kızıl kıyamete eşitlik eder.
Bakmayın siz bizim toprakların kadınlarının çiçek almadıkları, sevgi sözcükleri duymadılar serzenişlerine
Benim kulaklarım onların saçlarının her teli için yazılmış, binlerce yanık buğday tanesi kıvamında kokan, gönül yangınlarının çağlardan çağlara savrularak aktarılan türkülere şahitlik eder; sırdaşımız melankolik kaldırımlar ve bugün yüreklerimizi enkaz altında bırakan ıssız caddeler ile birlikte.
"Söküp atılmıyor bende mi kusur? Doğarken kök salmış öze saçların.
Bir kara sevda ki ya büyü ya sır,
Sığmıyor kaleme, söze saçların.
Örgüde bir başka, düzde bir başka, Gizlendiği zaman nazda bir başka Omuzda bir başka yüzde bir başka Kirpik olmuş inmiş, göze saçların
İpekten sırmadan, tel tel yaratmış
Telini bir ömre bedel yaratmış
Sanki Vasfi için özel yaratmış
Dört mevsim bir başka taze saçların"
"Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban
Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban"
Bizim coğrafyada, kimle karşılaşırsanız karşılaşın, bastırılmış duygularının gün yüzüne çıkmasına engel olduğu, bir sevda hikayesi, bir sevda şiiri var gibidir. Belki de ondan herkes şiir koltuğundan, şiiristan deniliyor bu kente,
Bugün ki Gönül Köprümüzün konuğu, çocuk yaşlarda şiir yazmaya başlayan şimdiye kadar iki kitabı yayınlanmış, şiirleri bestelenip, çeşitli dergi ve antolojilerde yer bulan, 1987 Kahramanmaraş ili
Elbistan ilçesi doğumlu genç şairlerimizden Ömer Kaya;
Hoş geldiniz kardeşim
SEVDA GÜLÜM
Kalbimin içinde, yıllardır duran
İmkânsız aşkımsın, gel sevda gülüm
Sinem’i hedefe, koyup da vuran
Hayâlde tuttuğum, el sevda gülüm
Belinden aşağı, dökülen saçın
Bağrımı yakmaktır, bilesin suçun
Niye seçtin beni, sebebi niçin
Çektiğim dertleri, bil sevda gülüm
Efsunlu gözünle, bakışlar attın
Gönül mekânıma, gizlice yattın
Elimi koynumda, bırakıp gittin
Çileliyim beni, bul sevda gülüm
Düşlerde gerçekten, bir yuva kurdum
Gelirsin diyerek, bekledim durdum
Hayâlini inan, ruhuma sardım
Ilık ılık esen, yel sevda gülüm
Gönül bahçesine, aşk gülü diktim
Adını verdiğim, o güle baktım
Her görüşte derin derin of çektim
Ne olur maziye, dal sevda gülüm
Ömer'in hayatta, gülmedi yüzü
Bağrını kapladı, sancılı sızı
Alnına yazılmış, kapkara yazı
Bu kara yazıyı, sil sevda gülüm
ŞİİRLERLE GELDİM SANA
Tek servetim kalem, kâğıt
Geldim sana şiirlerle
Sayfa sayfa ister dağıt
Geldim sana şiirlerle
Şiirlerle geldim sana
Kalemime sevdan doldu
Başım duman duman oldu
Gözüm gözlerinde kaldı
Geldim sana şiirlerle
Şiirlerle geldim sana
Harflerim kilim dokulu
Mısralarım gül kokulu
İçimde hançer sokulu
Geldim sana şiirlerle
Şiirlerle geldim sana
Mor dağları aştım geldim
Ceyhan oldum taştım geldim
Mısra mısra coştum geldim
Geldim sana şiirlerle
Şiirlerle geldim sana
Bindim aşkın kır atına
Aşka tutuna tutuna
Sevdanın çıktım katına
Geldim sana şiirlerle
Şiirlerle geldim sana
Her mısrama gül bağladım
Sinemi dertle dağladım
Hasretinden çok ağladım
Geldim sana şiirlerle
Şiirlerle geldim sana
Şiirimi kabul buyur
Feryadımı aşka duyur
Düşlerim düşlerde uyur
Geldim sana şiirlerle
Şiirlerle geldim sana
Yüreğime yaktın kına
Hâlâ içimde fırtına
Aşkın ile yana yana
Geldim sana şiirlerle
Şiirlerle geldim sana
GELSEN NE FAYDA
Bir başka gönülün, yâri olmuşsun
Şimdi benim için, ölsen ne fayda
Onun tek sahibi, olup kalmışsın
Bana doğru koşup, gelsen ne fayda
Taze bir çiçekken, koklanmış tenin
Eller görmüş senin, en güzel günün
Yıpranmış bendenin, yıkılmış hanın
Şimdi gelip benim, olsan ne fayda
Yüzlerin kırışmış, belin bükülmüş
Bağına, bahçene, ekin ekilmiş
Saçların ağarmış, tel tel dökülmüş
Topak topak edip, yolsan ne fayda
Hemen kesiliyor, nefesin sesin
Kalmamış bir tane, tarağın tasın
Sona doğru gelmiş, tükenmiş gesin
Bu halinle kıymet, bilsen ne fayda
Kemikler erimiş, kısalmış boyun
Usanmış halinden, terk etmiş beyin
Forslu günler bitip, değişmiş huyun
Ansızın kapımı, çalsan ne fayda
Zannettin hiç bitmez, gençlik yılların
Yokuşa uzanır, çıkmaz yolların
Bak esmiyor durmuş, meltem yellerin
Ömer'in ruhuna, dolsan ne fayda
ÖLMEYE GELDİM
Ey benim nefesim, gönül kafesim
Çaldığın kalbimi, bulmaya geldim
Aradım gönlünün, içinde beni
Sakladığın yerde, kalmaya geldim
Orada asude, bir hayat kurdum
Saray yaptım kalbin, eyledim yurdum
Aşkının önünde, eğildim durdum
Sevda türküleri, çalmaya geldim
Şu yalan dünyaya, meydan okudum
Bülbül oldum gülde, aşkla şakıdım
Derledim mısralar, şiir dokudum
Şiirimle seni, almaya geldim
Demet demet güller, serdim kapına
Ortak oldum gelip, gönül tapuna
Kalbimi bağladım, sevda ipine
Kara sevdan ile, dolmaya geldim
Ömer Kaya coştu, verdi sözünü
Oturdu yanına, kırdı dizini
Sonunda arayıp, buldu izini
Bulduğum izinde, ölmeye geldim
Cahit GÜNAY (Şair-Yazar & Gönül Elçisi)