Bugun...


Cahit GÜNAY

facebook-paylas
KAHRAMAN MARAŞ'TA ILIK BİR SES (Mavi Yol)
Tarih: 05-12-2025 19:47:00 Güncelleme: 05-12-2025 19:47:00


KAHRAMAN MARAŞ'TA ILIK BİR SES

(Mavi Yol)

 

“İnsan bazen bir şehri terk eder; ama şehrin: edası, vedası, sedası insanın her an yüreğini yakacak bir kıvılcım bekler gibi hep içinde kalır. Hatta insan eksilse, ömür eksilse bile; yine de şehir eksilmez.”

               Yıllar geçtikçe anladım: Uzaklaşmak elimden gelirmiş de içimde kalanları susturmak mümkün değilmiş. Ben, sokaklarında yürümekle yetinmeyen; rüzgârını içine çeken, kaldırımlarına sinen, gece lambasının titrek alevini bile yüreğinde kor gibi saklayan bir kalbin sahibiyim. Bir adımım bir kaldırım taşına düştüyse, o taşın hafızasında hâlâ bir gölgem bekliyordur beni.

               Her dönüşüm bir sınavdır: Eskiyle yeninin, hatıralarla hakikatlerin el ele yürüdüğü bir yol… Çocukluğumun ayak sesleri dökülür o sokaklara, gençliğimin hızla çarpan kalbi… Kayıp verişlerimin küllerini savurur rüzgâr, kavrayışlarımın sesi taşlara çarpar geri döner. Akşamüstü başını kaldıran bir köpek, üşüyen bir kedi, kaldırımın çatlağından inatla yükselen bir çiçek… Hepsi beni tanıyordur sanki. Sanki yıllar öncesinin Ben’i hâlâ oradan geçiyordur; ben, ona yetişemiyorumdur.

 

               Bu hâlin adına özlem demesem az, vefa desem eksik kalır. Bu duygu bir kültürün mayasında karılmış; geçmişe eğildikçe geleceğe daha sağlam basan bir vicdan terbiyesidir. Ben, Yüreği Yunus kadar geniş, fikri Yavuz kadar net, yumruğu memleket kadar ağır bir ocak geleneğinde yoğrulan. Kuşağın ortasında büyüdüm.

Hatayi’nin nefesinde uyudum, Mahzuni’nin sesinde sabahladım. Yarın üşüdüğünü hissettikçe Karakoç’ın lambasında titreyen alev gibi üşüdüm. Hayati Vasfi’nin "Örgüde bir başka, düzde bir başka

Gizlendiği zaman nazda bir başka Omuzda bir başka, yüzde bir başka Kirpik olmuş inmiş göze saçların" ı okurken ısınıp içim alev alev yandı. Hacı Yener’in “Kız sen İstanbul’un neresindesin?” diye dolaşan mısrasında kayboldum. Her yara, bir ustanın nefesiyle yön gösterdi bana. Türküler ruhumu demledi, şiirler gönlümü terbiye etti. Yük oldular bazen, ama en çok yol…

               Ağabeylerimizin toplandığı o odalarda yalnızca türkü söylenmezdi. Bir köşede devletin geleceği konuşulur, diğer köşede esir Türklerin özgürlük ateşi harlanırdı. Söz ağırdı, türkü daha ağırdı; biz ise küçüktük belki ama hissedişimiz büyüktü. Çay taşırken bile adamlık öğrenirdik. Sofraya çemenle sıcak ekmek geldi mi, bir lokma değil, bir gelenek girerdi o odaya; bir kardeşlik, bir bereket…

               Ve şimdi görüyorum ki o küçücük odadan milletvekilleri, bakanlar, doktorlar, hâkimler, savcılar; şairler, yazarlar, gazeteciler, yapımcılar geçti. Kardeşlik hukukunun harcıyla örülmüş bir avuç insan belleğime bir ömür yetecek iz bıraktı.

               Yıllar sonra… “Mavi Yol”un kapıları aralandı ve adım anıldı. Hatıram tazelendi. Mavi yolun imtiyaz Sahibi Abdulgaffar Polat, Koordinatörü Mehmet Köşk, Genel Yayın Yönetmeni Celalettin Kurt…

Beni, Yiğit öğretmen, Yörük kızı Ülkü Olcay… Türkçe kokan sesiyle Eda Tosun… Aytmatov ödülünü birlikte paylaşma onurunu yaşadığım kıymetli büyüğüm Necdet Ekici… Şiirin ak saçlı ustası Hayrettin Yazıcı…

Kalemi genç kendi olgun Orhan Uyanık...

               Ve Lale İsmail… Bir karış toprağın kıymetini, bir mezarın yokluğunun ağırlığını bu dünyada en derin hissedenlerden… Ataları Kafkaslarda şehit düşmüş, mezarsız. Birinci Karabağ Savaşı’nda kardeşi İsmail… O da mezarsız bir şehit. Roza Ananın “Keşke bir avuç toprağı olaydı…” diye göğsünü yaran feryadını taşıyan bir kader… Böyle bir acının kızıyken, bize nefes olan bir şair olmayı başarmış bir yürek… Onlar, yıllar önceki odaların dumanını yeniden üfledi yüzüme. Sanki geçmiş yeniden ses oldu, nefes oldu.

               Ve Celalettin Ağabey… Kelimelerin hamalı, ocaklarımızın yol başı, gönlümüzün ağabeyi… Hâlâ aynı vakur duruşla mezarlık sessizliği gibi ağır kelimelerin içinden geçiriyor bizi. Onun sayfalarında komşu olmak, yıllar önceki o odada yeniden yer minderine çökmek gibi.

               Bu vefanın karşısında susmak olmaz. Biz de Mavi Yol’un kapısına vardık. “Hayırla olsun” dedik, sözümüzü aldık, gönlümüzü bıraktık. Çünkü vefa; hatırlamak değil, hatır tutmaktır. Geçmişe omuz verip geleceğe selam etmektir. Aynı sofrada olmasak da, aynı duyguda buluşmaktır.

               Ve bilirim ki: Aşka vefa, dosta vefa, şehre, toprağa, bayrağa vefa… Şehide ve şühedaya vefa…

Türk’e, Türkiye’ye vefa… Töreye sadakat gösteren bey'e, törenin hatırına vefa...

               Bizim yolumuzun özü, ömürlerimizin mayasıdır bu kelime. Vefa; insanın kendine verdiği sözdür.

Dostlarına bıraktığı mirastır. Bir şehrin taşında, bir türkünün iç sesinde, bir bayrağın gölgesinde saklanan sırdır.

               Ve ben bugün, o sırrın huzurunda gönlünün kapısını bana açan herkesi minnetle selamlıyorum.

Ey yolları açan Kudret… Bizi birbirine bağlayan her ince bağa sahip çık. Ayrılıklarımızı sabra, mesafelerimizi hayra döndür. Gün olur da yollarımız yeniden kesişirse, o kavuşmayı bize nasip eyle. Yazılmamışsa, hiç değilse kalplerimizi aynı duanın gölgesinde tut.

               Ben, yeniden buluşmayı senin takdirine bırakıyorum. Kalplerimize huzur indir. Eğer kavuşacaksak, gününü güzel eyle. Bu duaya “âmin” diyenlerin hatırına Mavi Yol’u daim, yolcularını selametli eyle. Âmin.

               Hoş geldin Mavi Yol. Yolun, bahtın Kutlu olsun.

 

Cahit GÜNAY

Şair & Yazar – Gönül Elçisi



Bu yazı 158 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI