Bugun...


Adnan Güllü

facebook-paylas
HACE BEKTAŞ-I VELİ (HACI BEKTAŞ-I VELİ)’NİN ELBİSTAN’A GELMESİ
Tarih: 31-07-2023 22:03:00 Güncelleme: 31-07-2023 22:03:00


HACE BEKTAŞ-I VELİ (HACI BEKTAŞ-I VELİ)’NİN ELBİSTAN’A GELMESİ

“Sen Tarih Bilmesen Başkalarının Anlattığı Masalları Tarih Diye Dinlersin.”

 

1210–1270 yılları arasında yaşadığı tahmin olunan Hacı Bektaş-ı Veli’nin bir ara Elbistan’a geldiğini görüyoruz. Hacı Bektaş-ı Veli, Horasan’dan ayrıldıktan sonra, Necef’e geçmiş orada Hz. Ali’nin kabrini ziyaret etmiş ve 40 gün çileye girmiş, sonra Mekke’ye geçip üç yıl orada kalmıştır. Oradan sırasıyla Kudüs, Şam ve Halep’e uğramıştır. Her uğradığı şehirde 40 gün çile çekmiş ve neticede Elbistan’a da ayak basmıştır. Bir rivayete göre şu an Elbistan’ın şehir merkezinde olan şimdi ki dönemlerde harabe şeklinde olan şehir merkezinde ki Köprübaşı Mahallesi’nde ki Tekke’de kaldığı zannedilmektedir.

Çünkü tarihi kayıtlara göre Selçuklar döneminde ELBİSTAN’DA DARÜŞŞİFA HASTANESİ (Darüşşifa; kökeni Arapça dilinden gelmektedir. Sağlık yurdu anlamına gelmektedir. Sağlık hizmeti verilen ve bu amaçla gerektiğinde hastaların yatarak tedavi oldukları kurum.) olduğu belirtilmektedir. İşte yapıtın bu tekke olduğu iddia edilmektedir. Çünkü tekkelerde o yüzyıllarda insanların bütün sosyal ihtiyaçları karşılanmaktaydı.

Hacı Bektaş-ı Veli, Elbistan’a 1240 yıllarından sonra geldiği tahmin edilmektedir. Çünkü Babailer olayından sonra olduğu dikkate alındığında bu tarihlere rastladığı tahmin olunur. Hacı Bektaş-ı Veli, daha sonraları Anadolu’nun birçok şehrini dolaştıktan sonra bugünkü Hacı Bektaş denilen Suluca Karahöyük’e gelerek yerleşmiştir.

Başka bir kaynakta da şöyle yazmaktadır: “Hacı Bektaş birlikte geldiği topluluk içerisinde ön plandadır. Yolculuğu döneminde bile bir arayış içerisindedir. Hacca gider. Necef, Mekke, Medine, Kudüs, Halep ve Elbistan’ı dolaşır. Sivas, Amasya, Kayseri ve Kırşehir’i dolaştıktan ve buralarda belli süreler kaldıktan sonra Sulucakarahöyük’e yerleşir. “Vilâyetname” bu inceleme/ araştırma gezisinin odak noktalarını belirtir.” “Güney Anadolu bölgesinde bir kavmin içinde bir zaman eğleşir. (…) O kavmi kendisine bağlar. (…) Rum ülkesine yürür. Elbistan’da Ashâb- ı Kehf mağarasına uğrar. Orada erbain çıkarır. Kayseri’ye doğru yola çıkar. (…) Rum ülkesine Zülkadirli ilinde Bozok’tan girer. (Daha sonra) Sulucakarahöyük’e iner”.

HACE BEKTAŞ-I VELİ (HACI BEKTAŞ-I VELİ)

Öncelikle Hace sözünden başlayarak konuya girelim: “HACI” değil, “HACE” Evet... Aslı böyledir ama o'nun söylemlerini ve hayat felsefesini eline, beline, diline sahip ol diyerek basite indirgediğimizden ötürü, hacılıktan, hocalıktan çok daha ciddi ve üstün bir sıfat olan "HACE" sıfatını da "HACI" olarak dönüştürmüş bir toplumuz... Hace kelimesinin anlamı ise; Müderris, hoca, efendi manasına ilim sâhibi kimselere verilen Farsça bir unvan.

 Hace:  aynı zamanda şu anlamlara da gelmektedir Hoca. (Farsça) Efendi. (Farsça) Ağa. (Farsça) Sahip. (Farsça) Vezir. (Farsça). Ayrıca, İslam'ın Orta Asya'da yayılmasını sağlayan HACE AHMET YESEVİ'nin soyundan gelenlere de ''HACE'' denir.

Hacı (Hace) Bektaş-ı Veli *"ELİNE, BELİNE, DİLİNE SAHİP OL" DERKEN NE DEMEK İSTEDİ?

Eline sahip ol: hırsızlık yapma.

Diline sahip ol: kötü söz söyleme.

Beline sahip ol: zina yapma.

Genel anlamda bu şekilde kabullenilmiş ve yaygın olarak kullanılmış bir HACE BEKTAŞ-I VELİ sözü bu. Şüphesiz ki HACE BEKTAŞ-I VELİ’nin bu sözleri günümüzde kullanıldığı anlama geliyor olsa da aslında başka bir derinlik içeriyor, Anadolu Türkmenlerine o dönem şartlarını göz önüne aldığımızda bir mesaj veriyordu. Şöyle ki; Hace Bektaş-ı Veli’nin dönemi Anadolu’nun Moğol istilası ile yanıp kavrulduğu, ihanetin, kahpeliklerin kol gezdiği bir dönemdi.

Konya’daki Selçuklu sarayı Moğolların kuklası haline gelmiş, Moğol istilasına direnen, örgütlenen Türkmenler devlet eliyle katledilir olmuştu. Bunun en bilinen örneği Karamanoğlu Mehmet Bey’dir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu sarayının Farsçayı resmi dil yapmasına karşılık; "BUGÜNDEN SONRA DİVANDA, DERGÂHTA VE BARGÂHTA, MECLİSTE VE MEYDANDA TÜRKÇEDEN BAŞKA DİL KULLANILMAYACAKTIR... “Fermanı yayınlamış ve yıllarca Moğol istilasına, işgalci Moğolların kuklası olan Selçuklu sarayına ve Selçuklu sarayının kukla olmasında ve de devletin resmi dilinin Farsça olmasında büyük rolü olan Mevlâna ve çevresine karşı mücadele etmiş ve şehit olmuştur.

Moğol –Selçuklu- Mevlâna, üçlüsüne karşı bayrak açan sembol isimlerden biri de

“AHİ EVRAN” dır. Ahi Evran (evren) da tıpkı Mehmet Bey gibi Türk ve Türkmen düşmanı bu şer ittifakıyla mücadele etmiş ve şehit düşmüştür... *

İşte, Hace Bektaş-ı Veli’nin bu sözlerinin altında bir ulusun kavgası, bir milletin mücadelesi yatar.

*"ELİNE SAHİP ÇIK" İFADESİNDEKİ "EL", "İL"DİR. *YANİ YURT, VATANDIR... İLİNE VATANINA SAHİP ÇIK DEMİŞTİR HACE...

*“BELİNE SAHİP ÇIK" İFADESİNDEKİ "BEL", "TOPRAK" TIR... TOPRAK TÜRK MİLLETİ İÇİN KUTSALDIR.      

*TOPRAK BELLENİRSE YANİ İŞLENİRSE ÜRÜN VERİR. İŞİNİ, TOPRAĞINI BOŞ BIRAKMA, UĞRAŞINDAN GERİ KALMA, TOPRAĞINI İŞLE, TOPRAĞINA SAHİP ÇIK DEMİŞTİR

ÇIK       

*HACE... "DİLİNE SAHİP " İFADESİNDEKİ "DİL", AĞZIMIZIN İÇİNDEKİ ORGAN DEĞİL, KONUŞTUĞUMUZ DİLDİR, LİSANDIR. *

Lisanına, güzel Türkçemize sahip çıkın ki Farsçanın resmi dil olması karşısında dilimiz, lisanımız kaybolmasın demiştir Hace...Ne de güzel söylemiş, lakin manasını kavrayan çok az kişi olmuştur. İşte Hace Bektaş-ı Veli’nin bu sözlerinin anlamını kavrayanlardan biri de vatanına, toprağına, lisanına sahip çıkmak için 19 Mayıs 1919'da Samsun’a çıkan ve milli mücadeleyi başlatan ulu önder MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’tür. Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerinde vatanın düşman işgalinden kurtarılması için çalışmaları başlatan ve örgütlenmeyi sağlayan ulu önder, işte bu sözün manasını kavradığı için Ankara’ya gelişinden önce 22 ve 23 Aralık 1919 tarihlerinde Hacı Bektaş’a uğramış, Hace'nin dergâhında 2 gün kalmıştır. *

O zaman;

*Ahi Evran gibi ol, beline sahip çık...*

*Karamanoğlu Mehmet gibi ol diline sahip çık...*

*Mustafa Kemal gibi ol, eline/iline sahip çık...*

*Eline, beline, diline sahip çık, Türk milleti...*

Sonuç: Sen tarih bilmesen başkalarının anlattığı masalları tarih diye dinlersin.

 

Not: Mustafa Nihat Özön, İnkılap Kitapevi VIII. Baskı,

 

Adnan GÜLLÜ (Tarih Araştırmacısı Eğitimci-Yazar)



Bu yazı 8419 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI