Bugun...


Cahit GÜNAY

facebook-paylas
KARABAĞLI KIZLARIN GÖZÜNDE KARABAĞ (Karabağ'ın Kızları 16)
Tarih: 03-03-2021 20:37:00 Güncelleme: 03-03-2021 20:37:00


Takvim yaprakları 1988 yılını gösterirken Karabağ'da baş gösteren mezalimde her toprağa gömülen vatan evladı ile birlikte oda umutlarını hayallerini kendi mezarı haline dönüştürdüğü yüreğine gömüp ecdat kabirlerinin abdestsiz ayaklarda çiğnenmesine vicdanı razı olmadığı için her gün askerlik şubesinin yolunu tutuyor savaşmak istediğini haykırıyordu. Önceleri fiziki özelliklerinin uygun olmadığı düşünülen Melahet Hanımın nihayet 1992 yılında askeri birliğe kabulü sağlandı...

Oysa ne de çok hayalleri vardı kansız savaşsız gözyaşlarında azede bir dünya arzuluyor, uçsuz bucaksız çiçek kokan vatanının güzellikleri içinde bir yuva kurup çocukları ile vakit geçirmenin yanında işçi olarak çalıştığı fabrikada yükselmek, teknik lise diplomasına Sanat üniversitesi diplomasını da eklemek istiyordu. Olmadı.

- Sevgili Melahet Mustafayeva Hanım, bize kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Melahet Hanım? Neden askere alınmanız zor oldu?

 - “1970 yılında Azerbeycan'ın Haçmaz bölgesinde doğdum. Lise ve teknik meslek okulunda okudum. Haçmaz'daki kondansatör fabrikasında işçi olarak çalıştım. Hayalim Sanat Üniversitesi'nde okumaktı.

Ama savaşın kirli yüzü benim de hayallerimi mahvetti. 1988'den beri Karabağ'ın Ermeni haydutları tarafından işgali, topraklarımızın kaybı, çok sayıda şehidimiz, Hocalı trajedisi beni çok sarstı. Her an Karabağ'a gitmek, savaşarak topraklarımızı işgalden kurtarmak, Hocalı gelinlerimizin ayaklar altına alınan şeref ve haysiyetinin intikamını almak istiyordum. Tüm bunları aklımda tutarak diğer hayallerimden vazgeçtim ve savaşçı olmaya karar verdim. Vatanımda yaşananlar ciğerimi yakıyordu, gitmeliydim. Yoktu başka çarem...

    -Cahit Bey nasıl askere alsınlar 157 boyunda 45 kilo ağırlığında bir kız çocuğu önceleri hep nasihat edip gönderdiler, lakin benim ısrarım karşısında boy eğmek zorunda kaldıklar ve 1992 yılında askere kabul etmek zorunda kaldılar.”

-Karabağ savaşlarındaki askeri pozisyonunuz ne idi?

  -“Önceleri askere kabul edilmiş olsam bile Karabağ'da ki sıcak savaşlara katılmam da askere kabulüm kadar zor oldu. Uzun süre askeri eğitim aldım ve nihayet diğer askerlerimiz gibi bana da silah verilerek Tartar'daki 703 askeri birliğinde ki savaşlara katılmam sağlandı. Sonra sırası ile Ağdere, Kasapet, Çardaklı, Madagiz ve Vaquaz'un kanlı savaşlarında bulundum ve bu bölgelerde iki kez ciddi şekilde yaralandım.”

-Bizime Karabağ ile ilgili yaşadığınız birkaç hatıra paylaşmak ister misiniz?

-“Karabağ ile ilgili içinde mutluluğu çok az olan, lakin sayfalara sığmayacak kadar çok anılarım var. Bazı zamanlarda evli olan silah arkadaşlarımız bizleri evlerine davet eder, hanımlarının özene bezene hazırladıkları yemekleri yer, çocuklarını sever, şakalar yapıp stresimizi atarak bir aile olmanın mutluluğunu yaşardık. o zamanlar savaşçı kızlar çok az olduğu için etrafımızda ki bulunan herkes bize büyük saygı duyar şefkat beslerlerdi. İşte o davetler de bugün bizim en güzel hatıralarımızı besliyor. Cahit Bey, Allah onlardan razı olsun, çoğu da zaten savaş döneminde yanınızda, hatta bazıları da kucağımızda şehadete erdiler Allah şehadetlerini yüce makamında kabul buyurmuştur inşallah.

Hiç unutamam, Vezir ve İnkılap komutanlarımızın şehit düştükleri o gün, kalbimize ömür boyu sürecek yaralar bıraktı. Bu acı anılar beni asla terk etmeyecek ve şuanda da o kutsal hatıralarımla yaşamaya devam ediyorum.”          

- Sizce Karabağ nedir?

-“Karabağ derken aklıma vatanımın bir parçası, Azerbaycan medeniyetinin incisi, makamın beşiği, dâhilerin yeri, bülbül ve gül bahçesi, ülkemin en güzel köşesi geliyor. Savaştan sonra düşmanın saldırısına uğrayan, yiğit oğullarımızın kanıyla yoğrulmuş bir ülke idi. O topraklar için savaşan ve sonsuzluğa uğurlanılan şehitlerimiz gözümün önünde hiç gitmez. Karabağ, Azerbaycan'ın kadim yaşayış yeridir. Hiçbir dış güç, hiçbir kanun bunu değiştiremez. Karabağ’ımızı her zaman Bozkurt kadar hür ve ana sütü kadar Azerbaycan'ın toprağıdır hep öyle kalacak.”

- İki kez yaralandığınızı söylediniz, Bu olaylar nerde, nezaman, nasıl oldu o günleri bize anlatır mısınız?

-“Bir saat veya bir gün önce sizinle konuşan arkadaşınızın biraz sonra yanınızda olmayacağını hissetmek hayatınızda her zaman bir boşluk yaratıyor. Düşünebiliyor musunuz, az önce konuştuğunuz, dertleştiğiniz, beraber çay içtiğiniz, ekmek yediğiniz arkadaşlarınız gözlerinizin önünde yaralanacak, şehit olacak... Bunlar sohbet edilerek anlatılacak şeyler değil yaşamak gerekir Cahit Bey bunlar, kalbimize taşla kazınmış ve oyuk gibi oyulmuş yaralardır.

Savaşa girdiğim ve yaralandığım ilk gün. 8 Ağustos 1992'de Çardaklı'ya saldırmak için operasyon planlanan gün idi. Milli Kahraman Vezir Orujov'un komutasındaki savaşlara katıldım. Sabah saat 6'da saatlerce yürüdük ve düşmanın arkasına geçtik. Böyle saldırılarda Vezir Orujov çok etkili, olağanüstü bir savaşçı, Sanki bir askeri akademisyen gibi idi oysa eline ilk kez silahı bile burada almıştı. Onu Tanrı asker olması için yaratmıştı. O çok cesur ve korkusuz, az konuşup az uyuyan, düşmana karşı acımasız askerlerine karşı merhamet sahibi idi. Düşman onun kafasına büyük para ödülleri koydu.

Onunla en tehlikeli bölgelere bile güle oynaya gider, korkusuzca saldırırdık. O varken ardımızda güvenebileceğimiz koskoca bir dağımız vardı.

Sanki o bir destan kahramanı idi geldi, savaştı, görevini yaptı ve 1993 yılında ruhu uçmağa vardı. Sanki o gidince biz bir tabur askerimizi kaybetmiş gibi idik.

Yine bir gün düşmana arkadan saldırdık. Düşmanın kafası karışmış olsa da bize ciddi şekilde direndi. Mermiler yağmur gibi üzerimize yağıyordu, gözlerimizi açmamızın imkânı yoktu. Ermeniler BMP ile saldırıyordu Çok zor bir savaştı çok. Ağır yaralananlar ve şehit düşenler oldu ve bende o gün ciddi şekilde yaralanıp yüz üste düştüm. Silah arkadaşlarım beni mermi yağmurundan çekip çıkardı ve kısmen sessiz bir yere ulaştıktan sonra beni arkadaşımın biri omzuna alarak ambulansa kadar götürdü.

-1994 yılında, Ağdam'ın İlkıçılar Köyünde şiddetli çatışmalarda ise İkinci yaralanma mı yaşadım bu defasında yaralanmam çok daha ağırdı. Bu yaralanmamda ise hayatımı Türkiye’den Savaş için gelmiş olan Tunç İsmayıl kurtardı. Yaralandığımı gördüğünde sanki mermilerin üzerine atlayıp beni o ateş hattından çekip çıkardı. O çok büyük bir kahramandır, hâlâ görüşürüz. Ve savaş sonrasında da savaş günlerimizi ve şahsımı konu alan makaleler yazıp kitaplarına konu etti.”

- Karabağ'da yaşadığınız en güzel ve en korkulu anınızı hatırlıyor musunuz?

-“Karabağ'da yaşadığım en güzel gün, bir aylık askeri eğitimin ardından silaha sarılıp çatışmaya katıldığım gündü. Öylesine mutluydum ki silahımı sanki bir canlı gibi seviyor, öpüyor kokluyordum. En çok korktuğum gün ise ilk yaralandığım gündü. 8 Ağustos 1992'de Çardaklı operasyonu sırasında. Bir daha asla yaşamayacağımı düşündüm. Bir cümle kullandım: Vuruldum. Gözlerimi açtığımda etrafımın sağlık personeli tarafından çevrildiğini gördüm. Hayatta kaldığım ve savaşı sürdürdüğüm için çok mutluydum. Anlaşılmaz bir duygu bu.”

-Karabağ’da kaç yıl savaştınız?

  -“İki yıl. 1992'den 1994'e. İkinci kez yaralanıp iyileşene kadar ateşkes oldu ve ordudan tahliye edildik.”

-Karabağ’ın dününü yaşayan biri olarak bugününü nasıl görüyorsunuz?

-“Düne kadar yani 3-4 ay öncesine kadar, düşmanın kirli ayaklarının altında inleyen Karabağ, yenilmez ordumuzun cesareti ve kahramanlığı sayesinde kurtarılmış ve özgürlüğüne kavuşmuş oldu. Bunlar Karabağ’ımızın dünüydü. Şimdi çok şükür, ,vatanım işgalden kurtuldu. Dilerim bir gün Hankendi, Hocalı ve Hocavent bölgelerimizde de Türkiye ve Azerbaycan bayrakları yan-yana dalgalanacaktır. Ben buna inanıyorum.”

- Sizce kadın ve erkek arasında ne gibi benzerlikler farklılıklar var?

-“Erkek dediğimizde, bir asker, bir aile reisi, bir baba, bir koca, bir erkek kardeş, bir arkadaşı kastediyoruz. Kız dediğimde Anavatanı korumak için kahraman oğullar doğuran ve onları dualarla cepheye gönderen anneleri kastediyorum. Ancak Anavatan tehlikedeyse, düşman tarafından saldırıya uğruyorsa, bir erkek veya bir kadın, kimliği ne olursa olsun birleşmeli ve ülkeyi zor günden kurtarmak için silaha sarılmalıdır. Evlat evlattır, erkeği, kızı yoktur.”

-Bu cevabınız için çok teşekkür ediyorum. Savaştan sonraki durumunuzla bağlı ne diyebilirsiniz?

-“Savaş sonrası durumum hakkında çok şey söylemek istemiyorum. Birçok sorunla karşılaştım, ağrılar, acılar yaşadım ve hala yaşamaya da devam ediyorum. Hayat çok pahalı oldu, iyi bir hayatı alamadım, yüzüm gülmedi, hayat yüzümü güldürmedi. Vücudumda taşıdığım mermiler hala başta yüreğimi olmak üzere bedenimi acıtıyor.”

-Şuan ki durumunuz neler yapıyorsunuz?

 -“Ben işsiz güçsüz yalnız başına hayat pahalılığı ile mücadele etmeye çalışan bir Karabağ gazisi kardeşinizim.”

 -Ne yani bekâr mısınız? Çocuklarınız yok mu?

 -“Var tabi bütün Karabağ'ın Azerbaycan'ın, yani bütün Türk çocukları benim çocuklarım. Evliliğe gelince fırsat bulamadım, nasip olmadı diyelim. Bu saatten sonra ben zaten vatanımla evliyim.”

   -Sevgili Melahet Hanım sizi tanımak çok güzeldi, onur verip mutlu ettiniz. Bize gönlünüzü hatıralarınızı açtınız çok teşekkür ediyorum.

     -“Ben teşekkür ediyorum Cahit Bey, başta siz ve Elbistan Gündem Haber Gazetesi olmak üzere uzun zamandır bütün Türkiye bizim yanımızda olduğunuzu öylesine güzel hissettirdiniz ki sizlerde en az bizler kadar kahramansınız ve iyi ki varsınız. “Ne mutlu Türküm diyene"

Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi



Bu yazı 4580 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI