Bugun...


Adnan Güllü

facebook-paylas
MAVİ VATAN ve MONTRÖ SÖZLEŞMESİ’NİN ÖNEMİ “TEŞEKKÜRLER ATAM”
Tarih: 26-04-2024 00:50:00 Güncelleme: 26-04-2024 00:50:00


MAVİ VATAN ve MONTRÖ SÖZLEŞMESİ’NİN ÖNEMİ  “TEŞEKKÜRLER ATAM”

“Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 20 AĞUSTOS 1936'da İsviçre’nin Montrö şehrinde imzalanan, Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası sözleşmedir. Sözleşme, Türkiye'ye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı verir ve barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantiler.”

Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının stratejik konumu tarih boyunca belirleyici bir role sahip oldu. Boğazlar coğrafi olarak iki kıtayı birbirinden ayırırken siyasi ve ticari olarak iki kıtayı ve denizleri de birbirine bağlıyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği 19. yüzyıldan bu yana önemli bir uluslararası konu olarak öne çıktı. 

Türkiye’nin Boğazların statüsünü değiştirmek iki savaş arası dönemde dile getirdiği talepler sonucu Montrö Boğazlar Sözleşmesi 1936 yılında imzalandı. Sözleşmeyle savaş ve barış zamanlarında İSTANBUL BOĞAZI, ÇANAKKALE BOĞAZI ve MARMARA DENİZİ trafiğini düzenleyen kurallar belirlendi. Sözleşme İsviçre’nin Montreux kentinde FRANSA, İNGİLTERE, BULGARİSTAN, JAPONYA, SOVYETLER BİRLİĞİ, TÜRKİYE, ROMANYA ve YUGOSLAVYA devlet temsilcileri tarafından 20 Temmuz 1936’da imzalandı.

Bu antlaşmanın imzalandığı andan itibaren Türk ordusu tarafından boğazlar askersizleştirildi. Savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi için Türk Hükümeti’ne diplomasi yoluyla bir ön bildirimde bulunulması şarttır.  Karadeniz’de Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlere ait savaş gemilerinin toplam tonajı 30000 tonu (belli durumlarda en fazla 45000) aşmamalıdır.  Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletler Karadeniz’e giriş tarihlerinden itibaren 21 günden çok kalamazlar.

 ABD, başta olmak diğer ülkelerinin büyük savaş gemileri bu maddeden dolayı buraya izinsiz giremiyor.

TEŞEKKÜRLERATAM…

Bu anlattıklarımı okullarda ki ders kitaplarında bulamazsınız. Bu antlaşma ile boğazlara Türk kilidi vuruldu ve bu egemenliğimizin mührüydü. Bu cumhuriyet vizyonunun (geniş görüşlülük) ürünüydü, bu sayede Sevr hayallerine nokta konulmuştu.  Sadece beş yıl sonra… Montrö’nün Türkiye açısından ne kadar hayati önemde olan bir sözleşme olduğunu kanıtlayan, Mustafa Kemal dehasını dünya ölçeğinde bir kez daha ortaya koyan bir olay yaşandı.

               KARADENİZ’DE ALMAN DENİZALTILAR

İkinci Dünya Savaşı'nın en sıra dışı hikâyelerinden biri Türkiye kıyılarında yaşandı. Karadeniz’e şaşırtıcı bir yöntemle indirilen 6 Alman denizaltısından üçü, gemilerini batırıp hiç bilmedikleri, tanımadıkları bir ülkede, Türkiye’de karaya çıkmak zorunda kaldı.

OLAY NEDİR? 1941 yılıydı. İkinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle coğrafyalara yayılıyordu. Almanya Sovyetler Birliğine Savaş ilan etmiş. Bu harekâtın Barbarossa Harekâtı idi. Bu ad Nazi Almanya’sının Sovyetleri işgal edilme planının kod adı idi.

 İkinci Dünya Savaşı’nın olanca hızıyla devam ettiği günlerde, Avrupa’yı yangın yerine çeviren Adolf Hitler, gözünü doğuya, o zamanki adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne çevirmişti. 22 Haziran 1941’de 3 milyon Alman askeri taarruza geçti. Bu cephede hedef, zengin doğal kaynaklar, özellikle de petroldü. Barbarossa olarak adlandırılan bu harekâtta Hitler, sadece kara birliklerinin hücumuyla Rusları dize getireceğine inandırılmıştı.

Almanlar hızlı bir ilerleyişle Karadeniz kıyılarını işgal etmiş, Taupse’ye kadar ilerlemişti. Ama Karadeniz’de kıyıları kontrol altına alacak ve ikmal yollarını koruyabilecek Alman deniz kuvveti yoktu. Plan gereği Nazi Almanya’sı donanmasını Karadeniz’e geçirmek istiyordu. Ama karşılarında TÜRK KİLİDİ vardı. Sadece beş yıl önce imzalanan Montrö Sözleşmesi nedeniyle Çanakkale ve İstanbul boğazlarından, savaş gemisi geçirebilmeleri mümkün değildi. Karadeniz’e giriş kapalıydı ve geçiş bileti İkinci Dünya Savaşı'nda tarafsız olan Türkiye’nin elindeydi. Türkiye, Montrö Sözleşmesi gereğince Karadeniz’e tek ulaşım yolu olan Çanakkale ve İstanbul boğazlarını askeri gemilere kapatmıştı. Sessiz ve derinden ilerleyen denizaltıların gizli geçişlerini engellemek için de su altına manyetik hatlar döşemişti. Alman hükümeti, Türkiye’den önce boğazları, denizaltı geçişine açmasını istedi. Türkiye'nin cevabı olumsuz oldu. Bunun için Hitler Türk Hükümetine hile teklif etti.

Almanlar bu kez kendi yapımları olan Türk denizaltıları “ATILAY, SALDIRAY, YILDIRAY denizaltılarınızı bize satın “ dedi bizim denizaltılarını Alman personelle Karadeniz’e salacaktı. Savaşın dışında kalmaya kararlı Türk hükümeti, tarafsızlığına gölge düşürecek bu isteği de geri çevirdi.

 Bunun üzerine Hitler ve danışmanları düşündü ve taşındılar, Fatih Sultan Mehmet’in karadan yürüterek Haliç’e kadırga indirmesi gibi, Avrupa’yı boydan boya yürüterek, Karadeniz’e denizaltı indirmeye karar verdiler. Almanlar için seçenekler azalıyordu. Çaresiz kalan Almanlar, çılgınca bir planı uygulamaya karar verdi. Kuzey Denizi'nden Karadeniz'e denizaltılar karadan taşınacaktı. Donanma üssü Kiel’den Müttefik Romanya’nın Köstence limanına kadar olan rota, Avrupa’daki nehirleri kullanılarak toplam 3 bin 500 veya 2 bin 300 kilometrelik bir mesafe demekti.

Efsanevi U- Bot’larını dizaynında(tasarım) değişiklik yaptılar, TİP 2 adıyla daha küçük, daha hafif, 42 metre boyunda, 4 metre eninde 270 ton ağırlığında, altı adet özel denizaltı ürettiler.  Bunlar U9, U18, U19, U20, U23, U24 adlarını verdiler. Nakliyesi bile sıra dışı mühendislik istiyordu. Denizaltıları tek parça halinde taşımak imkânsızdı bunun için söktüler ve parçalara ayırdılar. Hamburg’dan römorkörlerin çekeceği özel dumalara yüklediler. ELBE Nehri üzerinden Dresden’e getirdiler. Dubalardan indirip kamyonların çekeceği yirmi tekerleklik devasa dorselere yüklediler, karayoluyla Ingolstadt’a getirdiler. Dorselerden indirip, yine dubalara yüklediler. TUNA Nehri üzerinden Romanya Köstence’ye getirdiler.

 Bu yolculuk,  On bir ay sürdü. 1942 yılında Monte ederek gemileri Karadeniz’e indirdiler ve Ekim ayından itibaren göreve başladılar. Askeri ve ticare hedefler başta olmak üzere 56 operasyon düzenlediler.  Sovyetlere ait 26 adet gemiyi batırdılar. Rus donanması fellik fellik onları Karadeniz’de bu denizaltıları aradı. Alman denizaltıların üçü batırıldı. Nihayet 1944 de gelindi Romanya saf değiştirdi, Sovyet ordusu Alman denizaltılıların ikmal yaptığı Köstence’ye girdi. Böylece U19 – U20- ve U23 denizaltıları Karadeniz’de sıkıştı kaldı.  Sığınacak bir liman yoktu. Alman Genelkurmayı yine Türk hükümetine teklifte bulundu. “Mürettebatımızı bize teslim etmeye söz verirseniz, denizaltılarımızı size teslim olacak, mürettebatımız karşılığında denizaltıları size hibe edelim, sizin olsun “ dediler. Ama Türkiye tarafsızlık konusunda çok kararlıydı. Yine reddetti. Bunun üzerine, Almanya’nın başka çaresi kalmadı, denizaltıların komutanlarına şifreli mesaj gönderdiler. “Türkiye kıyılarına yaklaşın, denizaltıları batırın, personeli gizlice karaya çıkarın, karayoluyla Yunanistan’a geçmeye çalışın veye Ege kıyılarına ulaşı, Alman gemileriyle irtibat kurmaya çalışın” emrini verdiler. 9 EYLÜL 1944 gecesiydi. Personel lastik botlarla karaya çıktılar. U19, Zonguldak’ta Filyos kıyılarında U20 Sakarya Karasu kıyılarında U23 ise, Ağva kıyılarında batırıldı. Alman denizciler için özgürlüğe kaçış başlamıştı ama hiç bilmedikleri topraklardaydılar. Yanlarına biraz erzak aldılar, küçük gruplara ayrıldılar, saklana saklana Batı’ya doğru yürümeye başladılar. 81 kişiydiler. Elbette uzun sürmedi. İki gün sonra hepsi yakalandılar. Beyşehir’e götürüldüler. Sekiz ay Kızılay kampında tutuldular, sonrada Isparta’ya götürüldüler ve 1,5 yılda orada tutuldular. Esir muamelesi görmediler, hayatlarınıda insanca sürdürebilmeleri için Kızılay tarafından kendilerine maaş ödendi. Günlük yaşama katıldılar, kimisi Kızılay hastanesinde hekimlik yaptı, kimisi de fabrika ve atölyelerde Türklerle birlikte çalıştı. Çoğu teknik personel olduğu için özellikle makine tamiratında çok işe yaradılar.

İkinci Dünya Savaşı sona erdi. Alman denizciler trenle İzmir’e getirildiler, barış antlaşması gereğince, Amerikalılara teslim edildi ve gemiyle İtalya’ya gönderildiler. Almanya’da bir süre göz hapsinde tutuldular ve sorgulandılar. 1946 Eylül ayında hepsi sağ salim evlerine döndüler. Sonuç: Böyle konu Hollywood elinde olsa idi harika filimler yapılırdı. İlk denizaltı enkazı 1994'te bulundu

Bu hikâyenin sessiz tanıkları denizaltılar, Zonguldak Ereğli, Sakarya Karasu ve Kocaeli Bağırganlı açıklarında bilinmeyen noktalarda yatıyordu. Bu sessizliği ilk bozan U20 Denizaltısı olacaktı. U20, Sakarya’nın Karasu ilçesinin 2 mil açığında Türk Deniz Kuvvetleri’nin arama kurtarma gemisi TCG Kurtaran tarafından 1994 yılında bulunmuştu. Araştırmacı Selçuk Kolay tarafından da geminin kimliği tespit edilmişti. Denizaltı savaşın sessiz tanığı olarak 26 metre derinlikte yatıyor.

Atatürk’ün dehası sayesinde İkinci Dünya Savaşı tuzağına düşmedik. TEŞEKKÜRLER ATAM

 

Adnan GÜLLÜ (Tarih Araştırmacısı & Eğitmen – Yazar)

 



Bu yazı 79 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI